Uzun zamandir gozumu dikmistim Dubrovnik'e. Yine her zamanki sebepten gidememistim, ucak biletlerinin pahaliligi. Gizem'in "Hadi bir yerlere gidelim." demesi tam Turkish airlines'in Balkanlar'a indirim yaptigi doneme denk gelince aklima tek yer geldi: Dubrovnik. Aylardan nisan olmasi biraz gozumu korkutmadi desem buyuk yalan olur cunku bahar aylarindaki seyahatlerimin cogu cilgin yagmurlara denk geldi. Benden iki hafta once Dubrovnik'te olan arkadasimin tum fotograflarini gri gorunce ne kadar korktugumu tahmin edebilirsiniz. Ama sehir bize kucuk bir kiyak gecti, tum tatil 27 dereceydi, Istanbul'a bronz bir tenle donduk. (Omuzlari acik elbiselerim sebepli amele yanigim bile var ama sorun hic umrumda mi?)
Bu seyahatin benim icin birkac sebepten dolayi anlami buyuk. Birincisi Gizem. Gizem benim lise son 2 sene sinif arkadasim, 5 senelik Italya maceramda can yoldasim oldu. Istanbul'a geri donduk, hem is hayati hem onun evlilik hazirliklari derken beraber pek seyahat edemedik. Bu, yillar sonra ilk seyahatimiz olucakti, mukemmel gecmeliydi. Ikinci sebep Game of Thrones. Ben sanirim fanlik olayini biraz abartiyorum, tum Edinburgh seyatimi Harry Potter atkisiyla gecirdim (Edinburgh yazisi icin tik tik), Dubrovnik'teyse Gizem'in hediyesi minyatur Cersei elimden dusmedi. Su anda Istanbul'daki evimde bu yaziyi bile Game Of Thrones muzikleri esliginde minnak Cersei yanimda yaziyorum.
Beklenen gun geldi catti ve bir persembe sabahi Dubrovnik'e vardik. Havaalanindan otobuse atlayip eski sehrin kapilarindan biri olan Pile Gate'te indik. Biz, otelimizi yapilacak hersey burada oldugu icin old town'da ayarlamistik. Kaldigimiz yeri cok buyuk bir gonul rahatligiyla sizlere de onerebilirim: Juliette's Palace Studios. Duvarlarinin assssiri inceligi disinda (Ust kat komsumuz olan 3 Cinli bir saniye susmadilar size yemin ederim birkac gun daha kalsam Cince'yi sokmeye baslamistim bile.) konumu ve ev sahipleri muhtesemdi. Old Town otellerine ulasmak icin azicik bavullarinizla merdiven cikmaniz gerekse de hepimizin sporda agirlik kaldirdigini varsayiyorum! Bizim ucagimiz biraz erkendi, saat sabah 8.30da otele varmistik bile ve onceki musteriler daha yeni check out yaptiklari icin odamiz daha hazir degildi. Sergio ve Juliette (isimleriyle hitab edecek samimiyete geldik farkindaysaniz) mahcup olduklari icin -ki bizce hic bir sorun olmamasina ragmen- once guzel bir yerde kahve ismarladilar, sonra da tur rehberligi yapip gezmemiz gereken her yeri tek tek gosterdiler. Iste seyahat boyunca karsilastigimiz Hirvatlarin tumu, bu cift gibi guleryuzlu, yardimsever ve samimiydi. Hirvat halkini Zagreb seyahatimde cok sevmistim, Dubrovnik seyahatimde ba-yil-dim.
Hic vakit kaybetmeden kendimizi old town sokaklarina attik. Karsimiza ilk cikan yer Gundulica Meydanindaki pazar. Buradan lavantaya dair cesit cesit esya satin alabilirsiniz. Sadece lavanta yok tabii ki, Hirvat tatlilari, meyveler, ortuler...
Ben fotograf cekerken pazarci abi(!) beni de cekmek ister misin dedi, ben de why not dedim hemen poz verdi. Diyorum ya cok sicakkanli cok tatli insanlar Hirvatlar.
Dubrovnik listemi olustururken beni en cok heyecanlandiran yer Buza Bar'di. Fotograflarina her baktigimda Gizemle orda oturup sohbet ettigimizi hayal etmistim. Hic vakit kaybetmeden gittik ve gercekten saatlerin nasil gectigini bile fark etmeden sohbet ettik.
Menusu; soft icecekler, sarap, bira ve fistik olan bu mekanda Lokrum adasina karsi birseyler icmek bu seyahatin en unutulmaz anlarindan biriydi. Baslangicini burda yaptigimiz seyahatimizin son gununde de kapanis yapmak icin buraya geldik ve yine saatlerce sohbet ettik.
Neredeyse butun tatilimizin o mekandan bir digerine gecip surekli siesta yapmak oldugunu bastan belirtmek isterim. Artik ogle yemegi saati gelmisti, Buza'da konusmaktan cok yorulmustuk(!) ve kurt gibi actik. Yine bize muhtesem bir manzara sunan Dubravka'ya gittik ve kendimizi deniz mahsullerine bogduk.
Yeterince gurmelik yaptigimiza karar verip biraz da turistlik yapalim dedik. Hedef Franciscan Manastiri. Game of thrones'ta Little Finger'in genelevinin dis cekimleri burada yapilmis.
Manastirin icerisinde ayni zamanda dunyanin en eski eczanesine ait objeler de var eger ilginizi cekerse.
Buradan sehrin meshur surlarina cikiyoruz. Manzaranin guzelligini ben degil fotograflar anlatsin.
Surlarda yururken karsimiza inanilmaz tatli bir mekan daha cikti. Oncelikle belirtmem gerekir ki giden arkadaslarim beni Dubrovnik'in pahaliligi karsisinda uyardiklarinda onlari pek ciddiye almamistim. Ben Iskandinavya'yi gezmis bir insanim, bir Balkan ulkesi ne kadar pahali olabilir ki diye dusunuyordum. Burdan beni uyaran tum arkadaslarimdan ozur dilerim, bilmislik etmisim. Dubrovnik baya pahaliydi, biz bu seyahati yaptigimizda euro 5 tl olmustu, yani bu surlara sadece giris bize 100 tl uzeri bir rakama gelmisti. Normalde cok sey yedik ictik bu mekani da atlayalim derdik ama bir daha para verip surlara girmeyiz oturalim gitsin diyip bir siesta daha yaptik biz iyi mi?
Dubrovnik miniminnacik bir sehir ve gormeniz gereken her yer old town uzerinde demistim. Biz ilk gunden tum turistik gezimizi yaptik bitti. Ondan sonra devamli zaten ayni yerlere cikip cikip duruyorsunuz. Bu ne ya sadece mekanlarda oturup sohbet mi ettiniz demeyin diye iste geri kalan gorulmesi gereken turistik zorunluluklar tam liste:
Buyuk Onofrio Cesmesi:
Rektor sarayi:
Aziz Blaise Kilisesi:
Orlando Sutunu:
Cersei's walk of shame:
Ben burda bildiginiz heyecanlandim arkadaslar. Benim icin dizinin en iyi 10 sahnesi arasinda yerini almis bir anin cekildigi yeri kendi gozlerimle gormek paha bicilemezdi.
Gordugunuz uzre benim minyatur Cersei burda da basroldeydi. Diyorum ya yanimdan bir an olsun ayirmadim diye. Ayirmadigim gibi shame shame diye diye onu merdivenlerden de indirdim.
Stradun caddesi:
"Ay iste bildigin bizim Istiklal" diyeceginiz yer Stradun caddesi. Biz caddenin ciktigi kucuk sokaklara dalip kaybolmaya calissak da her yol tak diye buraya cikiyor agiz tadiyla kaybolamadik.
Can kulesi, Sponza Sarayi, Katedral ve Kucuk Onofrio Cesmesini de gordukten sonra tebrikler, Dubrovnik'te gorulmesi gereken tum tarihi yapilari gordunuz ve bu sadece birkac saatinizi aldi.
Bizim seyahatimiz persembe sabahtan pazar sabahina kadardi, teleferikle en tepeye cikip "Sana dun bir tepeden baktim Aziz Dubrovnik" demek ve Lokrum adasina gitmek disinda yapilmasi gereken herseyi persembe aksami bitirmistik bile. Boylece seyahatimizi biraz daha genisletmeye karar verdik. Montenegro'yu ikimiz de hic gormemistik ve gayet yakindi. Dubrovnik - Kotor arasi iki, Kotor - Budva arasi ise yarim saat. Biz basladik araba kiralama sirketi aramaya. Araba kiralarken manuel araclar her zaman cok daha ucuzdur ve ben en son manuel araba kullandigimda ehliyet sinavina giriyordum. Bu bahsettigim 14 sene once. (Yasimi hesaplamaya calismayin cok ayip) Ilk araba sirketi 80 euro dedi, aramaya inandik ve 50 euroya tum sigortalar dahil otomatik vites bir arac bulduk. Hayatimda pasaport, kredi karti vermeden araba kiralamisligim yoktur, hatta Italya'da 500 euro provizyon bile cekerler. Burda 10 euroyu o an verdik, sabah 8'de Hilton otelin otoparkindan gelin arabayi alin dediler ciktik. En kotu 10 euromuza gecmis olsun deriz napalim diyerek Hirvat kardeslerimize guvendik. Boylece ertesi gun planimiz da hazirdi. Montenegro seyahatimizi baska bir postta anlaticam. Biz geri donelim Dubrovnik'teki ilk aksamimiza.
Ucak sabah 6.30da oldugu icin sabah 3.30dan beri ayaktaydik, kisacasi bildiginiz biz bayilmak uzereydik. Stradun caddesinden kucuk sokaklara daldiginiz zaman sanki bir zamanin Asmalisiymiscasina sokaklara tasmis restaurantlar ve barlar vardi. Asmali'nin Asmali oldugu zamanlari yasamis insanlar olarak duygulandik be dostlar. Yemegimizi sokakta hosumuza giden puanina bile bakmadan oturdugumuz tatli bir yerde yedik.
Yemegimizi yedikten sonra kendimizi odamiza atip uykunun tatli kollarina biraktik. Iste Dubrovnik'te ilk gunumuz boyleydi.
Seyahatin 2. gununde yukarida belirttigim gibi Montenegro'da road trip yaptik. Gelelim seyahatin 3. ve Dubrovnik'teki son gunumuze.
Sabah yine erkenden kalkip hizlica kahvaltimizi edip turistler cogalmadan limandan bir motora atladik ve 10 dakikada Lokrum adasina ulastik. Adada yerlesim yok bolca tavuskusu var! Her yer tavuskusu ve sizden korkmuyorlar bilakis Gizem onlardan korkuyor cunku bir tanesi bizi kovaladi. (Bana gore sadece bizi cok sevdi ve ayrilmak istemedi, Gizem'e gore ben onu rahatsiz ettim o da beni oldurmek istedi.)
Lokrum adasi gercekten boyle lokum gibi tatli bir ada ama burayi diger adalardan ayiran en onemli ozellik (bana gore) Game of Thrones Qarth sehrinin cekimleri burada yapilmasi.
Yaklasik 1.5 saat adada miskin miskin dolastiktan sonra sehre geri donduk.
Benim gibi sapsal turistlerin parasini kapmak amaciyla iron throne'un replikasini yapmislar. Sizce ben bunu kacirir miyim? Kostur kostur gittik. Game of thrones hediyelik esyalari satan bir dukkan, dukkandan birsey alirsaniz tahta oturup kilicinizi kusanip fotograf cektirebiliyorsunuz. Sizce ben o kadar salak miyim? TABII KI DE OYLEYIM. Hemen kaptim bir magnet, oturdum tahtima, dizi karakterleri daha hala ugrassin dursun.
Artik yapilacak tek sey kalmisti ve bu cilgin ates atmak degildi. Teleferige binip Dubrovnik'e bir de tepeden bakmaliydik.
Dubrovnik arastirmalarimi yaparken kendimi orda hayal ettigim bir diger mekan da Panorama'ydi. Teleferikle yukariya cikinca hemen ulastiginiz bu tatli mekanda ya yer bulamazsak diye rezervasyon yaptirmistim. Bence yazin baya dolu olur siz kesin yaptirin. Dogum gunume 3 hafta vardi ve Gizemle uzak olacagimiz icin burda kutlama yapmak istedik. Rezervasyonu yaparken "Bugun benim dogum gunum lutfen cok guzel bir masa olsun." dedim. Gercekten tek amacim iyi bir masaydi ama bunla yetinmeyip %10 dogum gunu indirimi de yapmislar. Bu durumda ben dolandirici mi oldum, amaaan zaten bizim lira degerini kaybetmis, zaten Dubrovnik de asssiri pahali bir sehir, hep onlar mi seni kaziklicak dedim kendimi sakinlestirdim.
Burda yeterince siesta yapmamis gibi cikista yine Buza Bar'a gittik. Aylardan nisan olmasina ragmen hava sicakligi neredeyse 30 dereceydi, asagidaki kayaliklardan denize atlamak icin cesaret toplayan Ingilizlere tezahurat yaptik, biz ayaklarimizi uzatmis yayilirken onlarin atlama stillerine laf ettik, bir takim dunyayi kurtaran fikirlerde bulunduk. Bizce bu cok faydali olan toplantimiza Konoba Jezuite isimli baska tatli bir mekanda daha devam ettik.
Aslinda biz bu mekana defalarca gelmistik ama sadece tuvaletini kullanmak icin. Normalde bilirsiniz mekanlar sadece musterilerine izin verirler, bizimle her seferinde o kadar sicak konustular ki, bu defa oturmaya geldik. Iste musteri boyle kazanilir. Hatta cektigim bir fotografta tabela manzarayi kapattigi icin tabelalarini kaldirtip baska yere koydurdum. Iste Hirvatlar bu kadar tatli insanlar.
Son aksamimizdi ve biz geldigimiz andan beri durdurak bilmeden yiyorduk. Bari bu aksam yemek yemeyelim dedik ve sokaklarda bos bos yuruduk. Dubrovnik'in aksami ayri guzel. Zaten ortacagdan firlamis gibi duran sehir, gece, sari isiklarin altinda iyice tarihi gozukuyor. Muzik dinleyip sehrin cumartesi aksamini yasamak adina Asmalimescit'e benzettigimiz sokaklarina gittik, bar masalarini disari atmis bir mekanda, sokakta oturup muzik dinledik, eglenen insanlari izledik ve tabii ki biz de eglendik.
Dubrovnik gunlerimiz iste boyle gecti. Manzarali mekanlarda gunesin altinda oturup sohbet ederek, tarihi sokaklarda gezerek, bol bol deniz mahsulu yiyerek, sehrin pahaliligina ic gecirerek, insanlarla sohbet ederek ve Game of Thrones setinde hissederek. 5 sene sonra yine gelip, yine Buza'da oturup bu sefer hayatimizda olan yenilikleri konusmaya karar verdik. Bu durumda hedef 2023, bekle bizi Dubrovnik, sandalyelerini isitmaya geri gelicez.
