Kahvemi aldim, Izlanda'yi arabayla kesfederken dinledigim playlisti actim, siz de hazirsaniz Temmuz 2018'de tanistigim, asik oldugum, tekrar gitme planlari yaptigim, hayatimin en iyi seyahati olmaya aday Izlanda Macerami anlatmaya basliyorum.
Baslamadan once ozellikle tesekkur etmek istedigim biri var. Sevgili Eren, muhtesem bir seyahat arkadasisin. Bileti alip hayallerimizi kurmaya basladigimiz gunden, havaalaninda ayrildigimiz dakikaya kadar hersey ruya gibiydi. Oscar kazanma konusmami da yapip tesekkurlerimi sunduguma gore baslayabiliriz.
2 Temmuz gunu Eren Bruksel'den, ben Londra'dan ucup Reykjavik'te bulustuk. 1 haftalik tatilimizin belki de en az beklentimiz olan yeri Reykjavik bile o kadar tatliydi ki. Bu arada ben uzunca bir sure sehrin adini soyleyemiyodum, o yuzden planlarimizi yaparken Eren'e "Reykjvijivijiviji'da suraya gidelim." diyordum o beni anliyordu.
Neyse sehre geri donelim, sanki soguga ve kara inat rengarenk duvarlar ve evler yapmislar. Bu arada soguga inat dememin sebebi, biz temmuzda gitmemize ragmen bere & mont ikilisi uzerimizdeydi.
Evler bizim ilkokulda resim dersinde cizdiklerimiz gibi. Kutu kutu ve renkli.
O kadar cok graffiti var ki, hepsini fotograflamak isteyen Eren bile bir yerde pes etmek zorunda kaldi.
Sadece duvalar mi renkli derseniz, hayir, yerler bile rengarenk...
Bizim Reykjavik'teki tek gunumuz buydu, o yuzden bolca sokaklarda yuruduk. Hallgrimskirkja kilisesini gezdik.
Baejarins Betzu'nun meshur sosislisini yedik.
Kaldi Bar'da meshur Kaldi birasini ictik.
Izlanda'daki ilk gunumuz tam olarak boyle gecti. Blogger mecburiyetlerinden dolayi asagida size bazi yararli bilgiler vermeyi borc bilirim:
- Biz kaldigimiz yerleri, bir tanesi haric ki ona gelicez o bambaskaydi, airbnb'den ayarladik.
- Reykjavik'te sosisli disinda, Londra'dan bildigim ve asssiri sevdigim Joe & The Juice'ta meyve suyu icip sandvic yedik. Okudugunuz her blogda yuzlerce defa goreceginiz gibi, Izlanda ucuz degil arkadaslar.
- Supermarketlerde bira satilmiyor, ayrica icki cok pahali, ucaktan indikten sonra alisverisinizi Reykjavik duty freesinden yapin, en uygunu o.
- Biz ayri zamanlarda geldigimiz icin arabayi, 2. gunumuzde kiraladik. Havaalaninda sehir merkezine Flybus ile geldik, kucuk bir ekstra ucret karsiliginda sizi gideceginiz yerin kapisina kadar birakiyorlar. Bilet fiyatlari 25 ila 30 euro arasinda degisiyor.
- Her yerde kredi karti geciyor ve euro da kullanabilirsiniz ama para ustunu Izlanda kronasi olarak veriyorlar.
Ikinci gun arabamizi aldik ve roadtribimize basladik cunku Turk kizlari cok (road) trip yapar arkadaslar. Eren muhtesem seyahat arkadasi demistim ya, bir termos getirmis saat sabah 8de koydugunuz kahve aksam bile sicacik oluyor, yanimizda bardaklarimizi da getirmistik. Kucuk Mazda'mizi aldiktan sonra bir supermarketten alisveris yaptik, kahvelerimizi koyduk ve sehirden uzaklastikca etrafin issizlasip guzellemesini izledik.
Bu seyahatin cok yorucu gececegini biliyorduk, nitekim gunde ortalama 4 saatlik uykuyla 2.000 km yol yaptik. O yuzden maceramizin ilk dolu dolu gececek gununde kendimizi dinlendirmek istedik. Dinlenmek dediysek evde uyumak olarak anlamayin, 3.5 saatlik bir yol sonrasi Drangsnes'e vardik. Burasi, 160 kisilik bir kasaba ve kasaba sakinleri denizin onune 3 sicacik jakuzi koymuslar, ucretsiz, elinizi kolunuzu sallaya sallaya giriyorsunuz, tek istedikleri temiz tutmaniz. Biz buranin fotografini gordugumuz andan beri bu jakuzide yuzmezse olecek hastaligina yakalandik. Bir saat kaliriz diye dusunurken yaklasik 5 saat, burus burus olana kadar kaldik burda. Hatta yemege bile gitme planimizi iptal edip supermarket alisverisimizden sandvic yaptik yine de cikmadik. Hava bir turlu kararmadigi icin zaman kavramimizi da kaybettik.
Seyahatin 3. gunu Golden Circle rotasini yapmak icin Reykjavik'teki evimizden check out yaptik ve yine yollara dustuk.
Ilk durak Thingvellir National Park. Bizden once Izlanda'ya giden arkadasimiz Asena, "O parkta hic birsey yok." diye bizi uyarmisti ama biz yine de kendimiz gorelim dedik ve evet hakliymis valla, bizce de birsey yoktu.
Bruarfoss herkesin rotasinda yok ama biz yine de o selalenin rengine fotograflardan vurulmustuk ve kendi rotamiza ekledik. Bazi bloglarda selaleye cok kolay ulasilamadigini yazmislar, bizim sansimiz yaver gitti herhalde zorlanmadik. Yol biraz camurluydu ama kesinlikle degdi. Blue lagoon'a benzeyen rengiyle bu selale bizim gonlumuzu calmayi basardi.
Bundan sonra ver elini Geysir & Strokkur. Ama oncesinde sicak bir corba. Golden circle rotasinda yemek yiyebileceginiz en uygun yer tam Geysir ve Strokkur'un bulundugu alana girmeden once caddenin karsisindaki yemek alani. Ben normalde corba sevmem ama soguk ulkelerde corbaya asermeye basliyorum, insanin cani sicak sicak kremali corbalar cekiyor ya da benle Eren'e boyle oldu.
Karnim doydu, keyfim yerine geldi, hadi yine iyisiniz serefinize bi gayser patlattim.
Bu Strokkur, 6-7 dakikada bir boyle sicak su fiskirtiyor. Geysir, Strokkur'dan daha buyuk olmasina ragmen bir suredir aktif degil.
Bu iki gayserin bulundugu bolgenin ismi Haukadalur. Boyle fokur fokur, surekli buharlar cikan bir arazi. Her yere de uyari yazmislar, You are here at your own risk ve en yakin hastanenin kac km yakinda oldugunu da belirtmisler. Sanirim insanlar sular gercekten sicak mi diye ellerini sokup yaniyorlar. Zaten uyarilarda bu da var, evet su cok sicak sokmayin elinizi bakmak icin diye.
Geldik Gullfoss'a. Bazen kendimi Gullfoss selalesi dememek icin zor tutuyorum ama foss zaten selale demek. Digerlerine gore koskocaman olan bu selalenin en buyuk ozelligi gunesli gunlerde gokkusaginin cikmasi. Sansimiza hava gunesliydi,yine de bu sicak oldugunu dusundurmesin size.
Insanlarin, karinca surusu gibi gorunmesinden buyuklugunu anlayabilirsiniz.
Hani nerde gokkusagi derseniz buyrun:
Golden circle rotasinin son duragi Kerid Krateri. Eren'in surekli "Bu ne ya Turkiye'de daha guzel baraj golleri var." diye dalga gecmesinden dolayi ben de bir turlu ciddiye alamadim bu krateri. Sanirim cevremdekilerden cok etkileniyorum...Karaktersiz miyim neyim?:)
Ve boylece Izlanda'nin en turistik turunun sonuna gelmistik. Kendimizi odullendirmeliydik ve 3 gundur sadece sandvic & corbayla beslenen kendimize guzel bir yemek hediye ettik. Restoranin adi Tryggvaskali. Fiyatlar da cok abarti gelmedi ya da biz coktan Izlanda pahaliligina alismistik.
Ben daha size bu gunumuzun en ozel ve en guzel seyini anlatmadim. Normalde otelin temiz, merkezi ve ucuz olmasi benim icin yeterlidir. Ama bazi oteller var, orda kalmak icin gerekirse bircok masrafimi kisarim. Mesela W Hotel Barselona veya Finlandiya'da kaldigim igloo otel (tik tik) Izlanda'da ise Eren'le gorur gormez asik oldugumuz Buubble Hotel'de bir gece konaklama ayarladik.
Golden circle rotasi uzerinde olan bu otel, agaclarla kapli bir alana yayilmis birkac balon odadan olusuyor. Tam yerini otele rezervasyon yaptirana kadar soylemiyorlar. Bu otelle ilgili en cok aldigim sorular 1) Odada tuvalet var mi? 2) Herkes birbirini gorebilir mi? Gelelim cevaplarina, odalarda tuvalet ve dus yok arkadaslar, tuvalet 3 dakika yurume mesafesinde. Ikinci sorunun cevabi, hayir odalar birbirini hic gormeyecek sekilde yapilmis ama dilerseniz evet gidip gorebilirsiniz, yine de kimse gelip sizi rahatsiz etmesin istediginiz icin siz de kimseyi rahatsiz etmiyorsunuz. Kisin kuzey isiklarini izleyebileceginiz bu otelde yazin hic gunes batmadigi icin uyurken gozunuzu actikca doganin icinde oldugunuzu fark etmek muhtesem bir his. Yine de otel size goz bandi veriyor rahat uyumaniz icin.
Asagidaki fotograf gece yarisindan sonra cekildi. Inanilmaz yorucu bir gun gecirmemize ragmen oda o kadar buyuleyiciydi ki, sarabimizi actik, etrafi izleyip sohbet ettik. Bir sure sonra yagmur yagmaya basladi hafif hafif, size uykuya daldigim ortamin guzelligini ne kelimelerle ne fotograflarla anlatabilirim.
Sabah nerede oldugumuza inanamayarak uyandik. Odamizda bir sure daha keyif yaptiktan sonra uzulerek vedalastik. Izlanda'daki 4. gunumuzde hedefimiz Guney rotasiydi.
Ilk durak Seljalandsfoss:
Siradaki selale sevip de kavusamayanlara gelsin: Skogafoss
Bu arada uzerimdeki sari yagmurlugu Izlanda'da bedava dagitmiyorlar veya Izlanda resmi giyecegi degil. Uzerimden cikmamasinin iki sebebi var 1) Selalerin yakinlarinda cok islaniyorsunuz. 2) Fotograflarda guzel cikiyor:) Ben tabii ki en cok 2. secenek sebepli giydim. Nasil Reykjavik'te karin beyazina veya havanin pusulu olmasina inat rengarenk evler yapmislar, sari yagmurluk da fotograflara guzel bir renk katti iste. Neyse biz Skogafoss diyorduk.
Izlanda'da gittigimiz yerler evet muhtesem ama gectigimiz yollar da en az o kadar guzel. Ben yolda olma hissini cok seviyorum. Kahvemi ve atistirmaliklarimi alip, gittigim yere ozel hazirladigim playlisti acip sohbet ede ede, begendimiz yerde dura dura gitmek cok guzel. Izlanda'yi arabayla gezmek muhtesem bir deneyimdi. Sanki baska bir ulkede degil de baska bir gezegendeydim. Bizim oralarin bilmemnesine benziyor bu diyebilecegim hicbir sey yoktu, iste bir Eren Kerid'i baraj gollerimize benzetti bir de ben yolun kenarindaki bu mor cicekleri lavanta tarlalarina benzettim.
Siradaki hedef Black Sand Beach. Ruzgardan durmak, fotograf cekmek, yurumek, neredeyse hersey imkansiz ama goruntu paha bicilemez. Ucmayalim diye birbirimizi tuta tuta ilerledik.
Dyrholaey deniz kemerini de gorduk fakat gunesin acisi sebepli fotograflar hakkini veremedi.
Bir sonraki duragimiz Reynisfjara beach. Kumsalin onunde yine bir uyari tabelasi var. Ama bu sefer uyarida, bu plajda olen birinin anlatildigi bir gazete haberi. Insanlari dikkatli olmalari icin daha etkili bir sekilde uyaramazlardi sanirim. Biz Erenle kurallara cok uyan 2 insan oldugumuz icin denize cok yaklasmadik ve asla sirtimizi donmedik, ne kadar da kurallara uyan genc kizlar...Hatta Eren'in beresi denize dogru uctu, azicik arkasindan kosup birakti, baska kizlar almaya calisirken AY BIRAKIN NOLUR BOSVERIN diye bagirdik bile, Allah'tan onlar bizim kadar korkak degillerdi de bere geri geldi. Hatta Eren'in beresi ucarken cektigim fotograf var, ani diye dursun burda. (Insanlarin sapkasi beresi ucarken fotograf & video cekip yarilmak gibi bos bir hobim var da...)
Yeterince ruzgar yedigimize karar verip tatli kilisesiyle unlu baska da hicbir seyi olmayan Vik kasabasina gectik.
Havaya aldanmayin saat gercekten gec olmustu, actik yorgunduk ve tabii ki canimiz yine cilginlar gibi corba cekiyordu. The soup company'de bir kase corba icip yaninda 3 tabak ekmek yedik. Guney rotasinin belki de fiziksel olarak en yorucu olan kismina gelmistik. Biz Solheimasandur ucak kazasini en sona birakmistik cunku ucakla tek cekilebilmek icin turistlerin azalmasini bekledik. Hesaba katmadigim sey turist sayisiyla beraber sarjimin da azaldigiydi. Yuzde 9 sarjla yola ciktik. Arabayi park ettigimiz yerden ucak kazasina yurumek 3.5 km. Ben yurumeyi cok severim, hatta yurtdisinda 30 km yurudugum gunler bile olmustur. Ancak bu yol kolay degildi cunku saglam ruzgar yedik. Yine de guzelligini asagidaki fotografla anlatmak isterim.
Boyle issiz ve Mars'a benzeyen bu yolda, gecenin bir yarisi ruzgar yiye yiye, ama nasil keyifle yuruduk anlatamam. Bu seyahatin en iyi 4 anindan biri de buydu. (Diger ikisi deniz kenarindaki uclu jakuzi ve buuble hotel, 4.'yu sonra anlaticam.) Izlanda'ya giderken yaninizdaki arkadasiniz kesinlikle benimki gibi makara biri olsun, nalet biriyle o kadar saat araba ve yuruyus cekilmez.
Ucak kazasina vardigimizda sarjim yuzde 4'tu, sansimiz yaver gitti, istedigimiz pozlari yakalayip, ortamdan buyulenip, 3.5 km daha yuruyerek arabamiza geri donduk.
Guneyde kalacagimiz airbnb evimiz, bir at ciftligindeki cottage evdi. Sadece 2 yatak ve banyodan olusan bu eve kendimizi attigimizda gece saat 2 miydi 3 muydu inanin emin degilim CUNKU HAVA HEP AYDINLIK.
Sadece birkac saatlik uykudan sonra bir geceligine guney rotasi uzerinde uyumak icin ayarladigimiz klubemizle vedalasip tekrardan yola ciktik.
Yolumuzun uzerinde bu tatli atlara rastladik. Onlerindeki cimenlerden degil de citin arkasindaki yine ayni cimenden verince degisik bir yemek bulmuscasina sevindiler, onlarin bu sapsalliklarini kendi kopeklerimize benzeterek mutlu olup onlari besledik.
Bu arada Izlanda'da gecirdiginiz birkac gunun sonunda selale gormeye alisiyorsunuz. Ilk gun gordugunuz en ufak selalecik bile sizi heyecanlandirirken, 5. gunun sonunda hmmm ok selale moduna geliyorsunuz. Gordugumuz hic bir selaleye benzemeyen Svartifoss seyahatimizin son gunlerine gelmemize ragmen bizi gercekten heyecanlandirdi. Bir selale gotik olur mu, oluyormus.
Svartifoss'un etrafi kamp alani, cadirini alan festivale gelir gibi gelmis. Cadirda kalanlar icin yemek yapan kucuk bir klube vardi.Toplamda 4 yemek var secebileceginiz. O 4 yemekten biriiiiiii, evet bildiniz, corba!!! Biz iki istakoz corbasi bir de kaburga aldik, yemekler ordan beklemedigim kadar guzeldi, hatta Izlanda'da yedigim en iyi yemekti, hatta su anda bile canim cekti.
Yemekten sonra oturduk sevdiklerimize kartpostal yazdik. Kendimize yazacagimiz kartpostallari son gune saklamak istedik cunku daha yasanacak kim bilir ne anlar olucakti yazmak isteyecegimiz.
Arabamiza tekrar atladik, hedef Jokulsarlon.
Buzullari ilk gordugumde neler hissettim nasil anlatsam hic bilmiyorum. Aglayacak gibi oldum. Hatta baya baya gozlerim doldu, Eren manyak demesin diye kafami saga cevirdim. Bir sure sakinlesmek icin bakamadim cunku gercekten mutluluktan hungur hungur aglicam sandim. Bu hissi Kuzey isiklarini gordugumde de yasamistim.
Simdi geldik yukarida bahsettigim 4 adet unutulmaz anin sonuncusuna. Buzullardan ciktiktan sonra guney rotasina geri ciktik. Son 2 gece Reykjavik'te konaklayacaktik ve yolumuzun uzerinde inanilmaz bir yer vardi: Seljavallalaug
Cumayi cumartesiye baglayan gece yarisi arabamizi park ettik, yakasik 1.5 km boyunca uzerine sis inmis dagin arasindaki bir vadide yuruduk.
Yuruyusun sonunda karsimiza su cikti:
Bu geotermal havuzun icindeyken kendime hep sunu hatirlattim: Su anda Izlanda'dasin, kocaman daglarin arasinda issiz bir yerde, disarisi buz gibiyken sen sicacik yuzuyorsun. Sonra durdum Eren'e dedim ki "Saat gece yarisini birak, sabah 3u gecti biliyorsun di mi ve bizim daha bu gece kalacagimiz eve gitmek icin 2.5 saatlik yolumuz var." Yarim saat durup kacariz dedigimiz yerde tam 3 saat gecirmisiz farkina bile varmadan. Son 2 gecemizi gecirecegimiz eve vardigimizda saat coktan sabah 6 olmustu bile. Tuttugumuz hippie cottage'in farkina birkac saat uyuduktan ve kahvalti ettikten sonra vardim.
Izlanda'daki son gunumuzde rotamizi batiya cevirdik ve yine saatler suren bir araba yolculugu yaptik. Ulastigimiz hedef cok guzeldi: Budir Black Church
Burdan Arnarstapi'ye gectik ve 15 dakika gibi kisa bir sure icersinde bircok sacma olay gerceklesti. Once biri birine evlenme teklif etti, sonra biz kuslarin saldirisina ugrayip kacmaya basladik ve Nordik Isa'yi gorduk, bildiginiz Viking gibi bir adam Isa saci sakali ve elinde asasiyla yuruyordu. Bunlarin hepsi arka arkaya oldu. Hersey cok sacmaydi ama Izlanda'nin zaten bildigimiz hic bir yere benzememesinden cok normal karsiladik, sanki her gun kus saldirisina ugrayip Nordik Isa goruyormuscasina...Neyse konu dagilmasin ne diyorduk, Arnarstapi:
Tatili daha planlarken cok yorucu olacagini biliyorduk. Bu sebepten biz Blue Lagoon'u son gune ve saat 21.00'e koymustuk. Bunun 2 sebebi var: 1) Normalde sadece 2 saat kalabileceginiz Blue Lagoon'a saat 21.00'de giderseniz kapanis saati olan 00.00'a kadar kalabiliyorsunuz. 2) Bu yorucu 6 gun boyle bir dinlenme ve rahatlama seansiyla bitmeliydi.
Nitekim kapanana kadar lagoonda kaldik, yuzumuze maskeler surup iceceklerimizi alip rahatladik. Guzel bir dus sonrasi kafeteryasina oturup kartpostallarimizi yazdik ve yolladik.
Biz vaktimiz yetmedigi icin Kuzey rotasini yapamadik, iste bunlar hep tekrar gelmek icin bahane.
Son olarak, Izlanda kolay bir rota degil, goreceginiz tum guzellikler icin bolca ruzgar yemeli, camurlu yollarda bolca yurumeli, kilometrelerce araba kullanmali, saatlerce uykusuz kalmalisiniz. Buna hazir olun. Bir de mumkunse buna hazir seyahat arkadaslari bulun. Benimkini kimseye vermem, daha onla Gronland'a gidicez biz.