Kasım ayında annemle Milano'da evimizi tuttuğumuzda, airbnb süremiz dolmuştu, evimize yerleşmeye bir haftasonuna vardı, böylece biz de Milano'da airbnb tutmak yerine haftasonu yakın bir yerlere kaçıp yeni bir yerler görmeye karar verdik. Aklıma hemen Garda Gölü geldi. Tren biletlerimizi aldık, Fiona'nın ilk tren yolculuğu için Stazione Centrale'ye gittik. (Ve evet, Fiona'ya da bilet aldık.)
Oldukça rahat bir tren yolculuğu geçirdik, daha doğrusu Fiona geçirdi çünkü kucağımdan asla inmedi.
Biz evimizi Desenzano Del Garda'da tutmustuk. Size de aynısını öneririm. Diğer yerlere ulaşabilmek için en kolay yer burası.
İlk gün Desenzano'yu gezdik.
Biz kasım ayında gittiğimiz için off-seasondı, sokaklar neredeyse boştu ve bu kadar soğuk beklemiyorduk açıkçası. Donduk donduk. Yine de Desenzano küçük tatlı bir kasaba. Açık bulduğumuz bir yerde yemek yedik. Birşey daha belirtmem lazım ki Garda Gölü'nde yediğim bir öğün hariç ki onu ilerde belirticem, yemekler tam bir hayalkırıklığıydı, gittiğimiz her yer turistik çıktı ve bir de açık süpermarket bulmakta çok zorlandık. Hayatımda ilk defa yurtdışında aç kaldım, hem de İtalya'da...
İkinci gün hedefimiz Sirmione. Yazın bu kasabalar arasında geçişi feribotla da yapabilirsiniz ama bizim geldiğimiz mevsimde tek opsiyon otobüstü. Gayet rahat yer değiştirdik, otobüs biletinizi içerde şöförden de alabiliyorsunuz aklınızda bulunsun.
Sirmione'ye varınca sizi kapısında Sirmione Kalesi karşılıyor.
Sokakları arşınlamaya başlamadan önce kendimize bir dilim pizza aldık. Fiona'nın heyecanına bakar mısınız? Tam bir İtalyan artık o.
Ve Sirmione'nin tatlı sokakları...
Sirmione'de çok ünlü iki şey var. Biri dondurması. Birçok dondurmacı arasından biz Gelateria ai Cigni'yi seçtik, hava çok soğuk olmasına rağmen afiyetle yedik. Zavallı Fiona bize masum bakışlar atarken bir baktım köpek dondurmacısı var!! Kızım da dondurma sefasından eksik kalmasın dedim hemen ona da ısmarladım. Bu esnada ne kadar insan durup Fiona'nın mest olmuş halinin fotoğrafını çekti anlatamam.
Sirmione'de 2. ünlü olan şeyse termali. Biz termale tatilimizin son günü gitmeye karar vermiştik, hem haftasonu çok kalabalık olur hem de rezervasyon lazım diye. Haftaiçi ise (biz pazartesi gittik.) hem daha sakin hem de rezervasyona gerek yok. Ama yanımıza ne terlik almıştık ne mayo. Böylece Sirmione'deki bu günümüzde biraz mağaza gezdik. Ben kendime gayet ucuz hatta baya dandik terlik ve mayo aldım, annemse çok özenerek seçti alacaklarını. Bu detayı niye verdiğime gelicez :)
Sirmione dönüşünde yine açtık, küçücük bir süpermarketi açık görünce ne kadar sevindik anlatamam. Dediğim gibi biz bu seyahat baya aç kaldık.
Ertesi gün aslında Limone'ye gitmek istiyorduk, ama biraz araştırma yaptıktan sonra herkesin Salo'yu çok övdüğünü görünce rotamızı değiştirdik, otobüsümüze atladık ve Salo'ya gittik. İyi ki de öyle yapmışız en sevdiğimiz kasaba burası oldu.
Garda kasabalarındaki açlığımız Salo'da şükürler olsun ki son buldu. Yemeğimizi Osteria dell'Orologio'da yedik, herşey muhteşemdi, hele tiramisu açık ara yediğim en iyi tiramisuydu.
Dediğim gibi en sevdiğim Garda kasabası Salo' oldu, o yüzden kendime kartpostalı buradan attım.
Tatilimizin son gününü Sirmione'deki termale ayırdığımız için sabah erkenden otobüsümüze atladık, sıcacık termal suları, buhar banyolarını hayal ede ede gittik. Tam varmaya yakın annem bişey fark etti. Mayo ve terliğini evde unuttuğunu:) Zavallıcık o kadar keyifle seçmişti onları. Geri dönmek çok büyük bir vakit kaybı olucaktı, git - gel otobüs bileti fiyatlarını da katınca bu sefer 'dandik' birşeyler seçmesine karar verildi:)
Seyahatimizin kapanışı muhteşem bir göl manzarasına karşı sıcacık sularda yüzerek yapıldı. Dönüşte bizi bekleyen ev yerleştirme macerasından önce bir güzel dinlendik ve moral depoladık. Sonra doğru Milano'ya, savaşın mücadelenin göbeğine attık kendimizi.
Garda'da görülecek daha bir çok kasaba var. Onları da görmek için en kısa zamanda dönücem...
