Mumbai'ye gitme sebebim arkadaşımın düğünüydü bildiğiniz üzere. Düğün detayları için buraya tık tık.
Ama gitmişken tabii ki de şehri gezmeliydik. Zamanımız çok kısıtlıydı çünkü hintlilerin düğün eğlencesi günlerce sürüyor, o yüzden boş bulduğumuz her anı değerlendirmeye çalıştık. Benim seyahatlerim genelde Avrupa veya Amerika gibi daha güvenli yerlerde olduğu için, böyle değişik destinasyonlar gözüme bir tık daha korkutucu geliyor. Aslında korkutucu demek doğru değil ama kuralların çok da kaideye alınmadığı yerlerde kendimi güvenceye almaya çalışıyorum diyelim. O yüzden bu boş vakitlerde bir taksiye atlayıp bireysel gezeceğimize Hindistan için gerçekten yüksek sayılan ücretleri ödeyip kendimize rehberli ve şöförlü özel turlar ayarladık. Bu bahsettiğim ücretler Avrupa için asla yüksek değil ama Hindistan cidden ucuz bir ülke arkadaşlar. Safety first ve 'Aman ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza Bey' mottosuyla ayarladığımız tüm turlardan çok da memnun kaldık. Ama bir parantez açmak isterim, ben Mumbai'yi çok tehlikeli bulmadım, hatta tüm arkadaşlarım da bana gayet korkmadan gezebileceğimi söylediler, asıl tehlikeli olan yer Delhi'ymiş, Mumbai'de korkmaya hiç de gerek yokmuş, rahatsız edildiğimiz tek bir saniye bile olmadı gerçekten.
İlk gün Mumbai'ye saat sabah 6'da varmıştık ve çok kısa bir dinlenme süresinden sonra kız tarafının eğlencesine gitmiştik. Saat 15.00'te biten bu eğlence sonrası günümüz boştu. Anneme nolur dinleniyim o gün 24 saattir yolda olucam ben dememe rağmen zorla bana tur ayarlatmıştı, iyi ki de öyle yapmış. Bu arada size yararlı bir bilgi vermek isterim, nereye gidecek olursam olayım, herhangi bir aktivite ayarlanacaksa bunu hep viator.com üzerinden yaparım, hep de çok memnun kaldım, Mumbai'de de ayarladığım tüm turları burdan buldum. Saat 17.00'de tur rehberimiz bizi otelimizden almaya geldi, ilk gün biraz pazar gezmeye karar vermiştik.
İlk durak spice bazaar. Ama baharat dışında bişeyler de satıyorlar ve fiyatlar inanılmaz uygun.
Tahmin edersiniz ki o bileziklerde kendimi kaybettim. 6lı takım 3 euro gibi birşeye denk geliyordu bol keseden aldım.
Burdan sonraki hedef meşhur Chor Bazaar, nam-ı değer hırsız pazarı çünkü burda bulamayacağınız şey yok, 2. el telefona kadar herseye mevcut. Bu arada baharat pazarından chor bazaara gitmek için yolun karşısına geçmeniz gerekiyor ve bu özellikle Avrupalılar için inanılmaz zor olabilir çünkü kural yok! Mecidiyeköy trafiğini düşündünüz mü? Onu 100le çarpınca Mumbai trafiğini anlayabilirsiniz. Ama bir İstanbullu zorlandı mı dersiniz? Asla! Kolumla bir onu durdur bir bunu durdur, bir yandan annemi güvenceye al, rehberimiz bile şaşırıp tıpkı bir Mumbaili gibi olduğumu söyledi. Trafikten korksak İstanbul'da araba sürmezdik güzelim :) Yine de Mumbai'de asla araba sürmem, öyle birşey mümkün değil. Şaka bir yana, en kötü şey, gece gündüz devam eden korna sesi. Sinyal asla kullanmıyorlar sadece ama sadece kornayla anlaşıyorlar. Tam bir gürültü kirliliği. Kirlilik demişşşşkeeeen:) Bu konu hakkında söyleyecek çok şeyim var:) Hava inanılmaz kirli, hatta hava durumunu kontrol ettiğinizde çok sağlıksız olduğu yazıyor uyarılarda, annemin astımı olduğu için o genelde ağzını doktorların taktığı maskeyle kapattı. Ben dedim ki hadi bir çılgınlık yapıyım ve bu havayı soluyayım:) Fotoğraflara da bakarsanız hep bir puslu, gri gözüküyor ya o pus değil kir. Otelde 'Hadi biraz pencere açayım da temiz hava gelsin.' diyemezsiniz, hava pis ve tozlu, bu sebepten evlerin içi, otel odamız hep kirliydi, temizlense bile 5 dakika sonra eski haline dönmesi garanti. Neyse ülkeyi üzerime yapmıyorum hepi topu kalacağım 4 gün diyerekten hiç umursamadım ama yaşayabileceğimi sanmıyorum, bana İstanbul bile keşmekeş geliyor.
Hepi topu 2 pazar gezdiğimiz turumuz 3 saatten uzun sürdü çünkü Mumbai'de vaktinizin çoğu trafikte geçiyor. Görmeniz gereken tüm turistik yerler şehrin güneyinde, ama düğünün yapılacağı yerler kuzeyde olduğu için bizim otelimiz de kuzeyde ayarlanmıştı. Normalde tur bizi otele bırakmalıydı ama annemle daha dönesimiz yoktu, şehre karşı cesaret de kazanmıştık, böylece Minnat'ın önerdiği bir alışveriş ve restaurant bölgesinde indik. Bölgenin adı Bandra. Annem çok ama çok ucuza filli tatlı bir elbise aldı ve güzel bir yerde yemek yedik. Mekanın adı Trench.
Bu arada size bazı küçük uyarılar yapmam lazım, Hindistan'a gitmeden önce bana çok yapılan 2 uyarı vardı:
1) Asla kaynağını bilmediğin suyu içme.
2) Asla sokak yemeği yeme.
İtiraf etmem lazım ki 2.sine uymadım. Pazarları gezerken rehberimiz acıktığını söyledi ve bir sokak satıcısından yuvarlak yuvarlak kesilmiş yağda kızarmış patates aldı. Bize de uzattı, annem ağzındaki doktor maskesiyle tabii ki almadı, herşeyi doğru yapan insanlardan o, peki ya ben? Ben Fiona'nın anasıyım arkadaşlar ben tabii ki aldım. Valla yalan söyleyemicem baya lezzetliydi, annem bana şok içinde bakarken 2.yi de gömdüm. Yemeğin ne şartlarda yapıldığını gözümle görmediğim sürece sorun yok bence. Görmediğim sürece her türlü pisliğe varım öyle de oburum.
Neyse kaldığımız yerden devam edelim. Anneme filli elbiseyi kapmış karnımızı da doyurmuştuk, şimdi kahramanlarımızı bekleyen küçük bir macera vardı, otelimize dönmeliydik. Bizim baya kendimize güvenimiz gelmişti, ne Uber ne taksi hiç birini istemiyorduk, hedefimiz belliydi, ilk tuk tuk maceramıza artık hazırdık! Arkadaşlar yalan değil çok eğlendim. Şimdi düşününce baya tehlikeli geliyor ama o an baya keyifli gelmişti.
Mumbai'deki 2. günümüz tamamiyle düğünle geçtiği için asıl şehir turumuzu after partynin olduğu gün yaptık. Parti akşam 7'deydi yani biz tüm gün serbesttik. Saat 9'da 2. rehberimiz bizi otelimizden aldı ve gerçek Mumbai turumuz başladı. İlk hedef Slumdog Millionaire filminin de çekildiği dünyanın en büyük varoşu olan Dharavi. Burası gerçekten hayatın yüzünüze attığı kocaman bir tokat. Yakındığınız hersey için kendinizi şımarık hissedip sahip olduğunuz hersey için şükredeceğiniz yer tam olarak burası. Hani her Hindistan'a giden şehirde inanılmaz bir koku olduğunu söylüyor ya, Dharavi'ye gidene kadar o kokuyu belli belirsiz alıyordum, ancak buraya adım attığım anda burnumu delip geçen kokuyu anlatamam.
Dharavi'de tam 1.6 milyon insan yaşıyor. 2 bölümden oluşuyor, birinci bölüm çalıştıkları yer. Dünyanın her yerinden çöpler, plastikler buraya geliyor ve geri dönüşüme hazırlanıyor, aslında ekonomisi çok büyük olsa da tahmin edebileceğiniz gibi parayı kazanan burda çalışan insanlar değil, onlar deyim yerindeyse 3 kuruşa yaşıyorlar. Onları bu şartlarda çalıştıran kişiyse paraya para demiyor.
Asıl şoku yaşadıkları yeri görünce yaşıyorsunuz. Özellikle annemin atlatması baya zaman aldı. Fotoğraf çekmek yasak olmasına rağmen, kimse yokken aşağıdaki kareyi çektim hızlıca.
Burası karanlık, güneş görmeyen, daracık bir sokak, sağlı sollu üstlü altlı da içinde ailelerin yaşadığı 10 metrekare bile olmayan, penceresiz yataksız evler var. Önünden geçerken gördüklerime inanamadım. Benim bu sokakta yürürken bile klostrofobim tetiklendi ve bu insanlar burda ömürlerini geçiriyorlar. Uzunca bir süre konuşamadık bile. Bu fotoğrafta gördüğünüz sokağın(!) dışardan görüntüsünü aşağıdaki fotoğrafa bakarak anlayabilirsiniz.
O karanlık yerin içerisinde insanlar yaşıyor. Bir yandan da kendimi suçlu hissediyorum, yapabileceğim tek şey onlara bakıp şükretmek olmamalıydı, hatta bu düşünce bana zaman zaman baya adice geliyor. İnsanlara bakıp onların yerinde olmadığımız için mutlu olmak...Aşağıdaki fotoğrafa çok dikkatlice bakmanızı rica edicem.
Ve bir Mumbai klasiği olan, kapısından insanların sarktığı tren.
Çok moralimiz bozulmuş olarak 2. hedefimize doğru yola çıktık. Dhobi Ghat, dünyanın en büyük açık hava çamaşırhanesi. Yaklaşık 600 kişi çalışıyor burda. Tüm oteller, giyim fabrikaları yıkanmasını istedikleri şeyleri buraya yolluyorlar. Sabah erken gelirseniz çamaşırların yıkanmasını, daha geç gelirsenizse kurumasını görebilirsiniz.
Burdan önce Gandi'nin evini ziyaret ettik sonra İngiliz etkisiyle yapılmış olan Big Ben'i gördük.
Turumuz tüm hızıyla devam ediyordu. Sıradaki hedef Gateway of India'ydı. Arabadan indiğimizde rehberimiz bizi uyarmaya başladı. İnsanların yanımıza gelip bizle fotoğraf çektirmek isteyeceğini buna hayır dememiz gerektiğini söyledi. Hayır dememizin 2 sebebi varmış, birincisi kimi insanlar fotoğraf bahanesiyle turistleri taciz ediyorlarmış, ikinci sebepse birine evet dediğiniz zaman diğerleri de sıraya girmeye başlıyormuş ve başkalarına evet onlara hayır derseniz alınıyorlarmış. Gerçekten meydana adım atmamızla beraber fotoğraf çektirmek için insanlar akın akın gelmeye başladı. Herkese hayır dedim kibarca ama 2 tane kız çok sevimli bir şekilde çığlıklar atarak yanıma geldiler, onlara hayır demek çok zor oldu. Rehberimize göre doğrusu buydu çünkü kızlara evet desem onların anne ve babaları da fotoğraf çektirmek için gelmek isteyecek ve daha önceden hayır dediğim insanlar alınacaklardı.
Gateway of India'nın tam karşısındaysa meşhur Tac Mahal Hotel var. Meşhur olmasınınsa 2 sebebi. Birinci sebep çok lüks ve güzel bir hotel olması ikinci sebepse maalesef çok üzücü. 2008 senesinde Mumbai'de 10 adet terörist saldırısı gerçekleşti ve bu saldırılardan bir tanesi Tac Mahal Hotel'e yapıldı, odalar bile taranarak 32 kişi katledildi.
Bu yazı gitgide daha da iç karartıcı olmadan daha soft şeylerden bahsedenim çünkü yazarken bile yüreğim sıkıştı. Tac Mahal Hotel'e yürüme mesafesinde çok güzel bir alışveriş sokağı önermek isterim size. Takılar, çantalar, elbiseler ve kumaşlar bulabileceğiniz bu sokağın adı Colaba Causeway.
Geri dönüşe geçmeden önce, ismine çok güldüğüm Chhatrapati Tren istasyonuna uğradık.
Biliyorsunuz ben seyahatlerimde kendime, aileme ve dostlarıma kart yollarım, Mumbai'de bir türlü kartpostal bulamamıştım. Nasıl bir şanssa tam istasyonun önünde bir adam bir deste kartpostal satıyordu. Güzel mi çirkin mi diye bile bakmadım mutlulukla aldım. Minnat'ın arkadaşı Urja ben gittikten sonra hepsini postaladı, hatta ilk kart Londra'ya ulaştı bile!
Artık dönüş yoluna geçmiş hatta otobana girmiştik bile rehberimiz 'Bunu görmeli burda fotoğraf çekmelisiniz.' diyerek arabayı otobanın ortasında durdurdu!! Mumbai'de sanırım bu normal:) Ve işte karşınızda Mumbai Beach. Şehrin kanalizasyon suyu buraya döküldüğü için Hintliler bile burda yüzmüyor, sadece varoşlardan gelenler yüzüyormuş.
Biliyorum bu yazı yer yer içinizi kararttı. Öyleyse biraz da güzel(!) şeylerden, zenginlikten bahsedelim. Aşağıda gördüğünüz bu gökdelen aslında dünyanın en pahalı evi! Hindistan'ın en zengin adamı bu binada çekirdek ailesiyle yaşıyor, 168 arabası için otoparkı var ve tam 600 kişi çalışıyor.
Mumbai ya da eski adıyla Bombay... Tüm kirliliğine, fakirliğine, fakir ve zengin arasındaki içimi acıtan bu uçurumuna rağmen kalbim bu şehirde kaldı. Misafirperver ve candan insanlarını, o insanların tüm zor koşullara rağmen içten gülüşlerini, danslarını, insanın içini karartan hayata inat giydikleri rengarenk elbiseleri unutmam mümkün değil. Çok güzel, çok farklı, çok başka bir deneyimdi.