Tam 4 sene geçmiş bu seyahatin üzerinden. 2015 yazında ucuz bilet bulup gitmiştik kızlarla, Belgrad herhangi birimizin listesinde bile yoktu önceden. Avrupa'da mekanlar çok hızlı açılıp kapanmadığından, merak etmeyin sayacağım mekanların hepsi hala 4 sene sonra mevcut, zaten ben hala açıklar mı diye kontrol edip yazıyorum size. Düşünceli blogger böyle olur işte dostlarım:)
Ben o zamanlar seyahatlerimi cuma iş çıkışı ve pazar arası yapıyordum. Avrupa şehirleri için kararında bir süre.
Cuma akşamı Belgrad'a vardık. Otelimiz hem her yere yürüme mesafesinde, hem tertemiz hem de fiyat olarak uygundu. 88 Rooms'u gönül rahatlığıyla öneririm. Otele eşyalarımızı bıraktığımız gibi tatlı bir mekanda bişeyler içmeye gittik.
Tam nehir kenarındaki bu tatlı gece clubünün adı Shake'n'Shake. Yaş ortalaması biraz küçük olsa da biz kendi aramızda çok eğlenerek Belgrad seyahatimize güzel bir başlangıç yapmış olduk.
Ertesi sabah otelimizde güçlü bir kahvaltı yaptıktan sonra (insan gibi yemedik yani), turistik turumuz başladı. İlk hedef şehrin ünlü meydanı Republic Square, bu meydandan 'İşte oranın İstiklal Caddesi' Knez Mihailova'ya çıkılıyor. Birçok mağazanın olduğu bu sokakta kendimizi hemen bir dükkana attık, çünkü aylardan temmuzdu, dayanılması zor bir sıcak vardı ve hepimiz birer şapka almalıydık. Gayet ucuza aldığımız yeni şapkalarımızı tüm seyahatimiz boyunca başımızdan bir an olsun çıkartmadık.
O dönem Türkiye'de çok konuşulan bir konu vardı. O zamanların Ankara Büyükşehir Belediye BaşGanı Melih Gökçek şehre garip heykeller koymuştu. Belgrad'da şu robotları gördüğüm anda hemen fotoğraf çekilip twitterdan kendisine yolladım ama sanırım başganımız metro yapımıyla o kadar meşguldü ki göremedi:)
Benim Belgrad'da en çok merak ettiğim yer, bohem mahallesi Skadarlija idi. O yüzden rotayı hemen o bölgeye çevirdik. Bu arada şimdiye kadar anlattığım her yer yürüme mesafesinde.
Skadarlija bol çiçekli, yan yana sıralanmış tatlı cafelerin olduğu capcanlı bir bölge. Sıcaktan o kadar bunalmıştık ki, gözümüze kestirdiğimiz bir mekana atlayıp milk shake sipariş ettik, bir süre de burda oturup insanları izledik.
Yola çıkabilecek gücü sonunda bulduk ve turistik en önemli noktalardan biri olan Kalemegdan'a geçtik. Manzarası, kalesi, yeşillikleriyle ve tarihiyle şehrin en güzel noktalarından biri.
Güzel olmasına güzel de, hatta yer yer rüzgarlı da çok sıcak çok! Bu sebepten her saat başı bir yerlerde soğuk birşeyler içip mola vermek zorunda kaldık. Bu seferki mola yerimiz harika kale manzarasıyla Kalemegdanska Terasa oldu. O soğuk limonata nasıl iyi geldi, bugün bile ilk yudumda hissettiklerim hala aklımda:)
Cumartesi günü için belirlediğimiz turistik aktivitelerimiz -yani 1 saat gez 3 saat soluklan- bitmişti. Otelimize döndük süslendik, püslendik, cumartesi akşamı için kendimizi sokağa attık.
Geyik etiyle meşhur Lovac'ta rezervasyon yaptırmıştık. Hem yemekler güzeldi, hem ortam, hem de sohbet, biz de gece çıkmakla ilgili planlarımızı iptal edip, neredeyse kapanana kadar burda oturup keyifli keyifli sohbet ettik.
Pazar günü uçağımızın saati geçti, bu yüzden şehirde gezebileceğimiz bolca vaktimiz vardı. Yine önce otelde insanlık dışı tıkınarak kahvaltı ettik sonra şehrin sembol Ortadoks kilisesi St Sava'ya gittik.
Yazıya başladığımdan beri sürekli bir serinleme çabası içinde olduğumuzu anlatıp duruyorum sizlere. İşte bugün o gündü, tam olarak serinleyebilme şansımız vardı! Belgrad'da küçük bir ada var, hem de yürüyerek ulaşabileceğiniz ve hem de yüzebileceğiniz bir ada: Ada Ciganlija. Yapay Sava Gölü'nde şıp şıp yüzerek nasıl mutlu oldum anlatamam.
Belgrad'da taksi kullandığımız tek an Zemun mahallesine gitmek ve ordan otelimize dönmek için oldu. Bu yürünmesi uzun mesafe için 5 euro gibi komik bir rakam ödedik.
Zemun benim Belgrad'da en sevdiğim yer oldu, hatta dürüstçe şöyle söyleyebilirim ki Belgrad bence güzel bir şehir değil, bana yine gider misiniz deseniz mecbur değilsem gitmem, işte Zemun'u da bu yüzden çok sevdim, Belgrad'a benzemediği, daha tatlı bir Akdeniz mahallesine benzediği için:)
Tuna nehrinin kenarındayken kendimizi sanki bir sahil kasabasında hissettik. Tatlı tatlı balıkçılar yan yana sıralanmış, daha sonra dönmek üzere birini gözümüze kestirip arnavut kaldırımlı sokaklara daldık.
1 saat sonra,o gözümüze kestirdiğimiz Saran isimli balıkçıya oturduk. Masamız tam nehir kenarındaydı, tembel bir yaz öğleden sonrası, inanılmaz lezzetli yemekler...Anlayacağınız Belgrad'a vedamız çok keyifli oldu.
Bu arada birşey belirtmeden geçemicem, eğer olur da bir gün sevgiliniz size, hayatım ben erkek arkadaşlarımla Belgrad'a tatile gidiyorum derse, aaa tamam canım tabii ki diyip her yerden engelleyip yolunuza devam edin. Ben bu kadar abaza erkeği bir televizyonda yılbaşı gecesi Taksim'i gösterirlerken gördüm bir de Belgrad - İstanbul uçuşlarında. 7-8 kişilik erkek grupları ve bunların yaşı da genç, parmaklarında yüzük, o seyahat anılarını birbirlerine anlatıp Recep İvedik gibi gülerlerken resmen tiksindim. Neyse bu da kadın takipçilerime benden uyarı, Belgrad Türk erkeği için alternatif Ukranya, Rusya olmuş, haberiniz olsun:)
