2019 yılının Nisan ayında, Paskalya için bir haftalık tatilimi Baltık ülkelerini keşfe adadım, çok da güzel yaptım. Rotamın detayları için tık tık.
İlk durağımız Litvanya'nın Vilnius şehriydi. Cuma günü en erken Göksu geldi, airbnb evimizi teslim aldı. Bu arada airbnb evimiz gerçekten muhteşemdi, old townda bol kilise manzaralı, üç ayrı odalı, iki katlı bir çatı dairesi ve en en en güzel yanı saunası olmasıydı! Kuzey ülkelerinde özellikle kışın buz gibi havadan eve gelip kendini saunaya atmak dünyanın en güzel şeyi, bizim seyahatimiz süresince hava hep 20 derecelerde olsa bile her eve dönüşte sauna keyfimizi yaptık.
Eve vardığımda hem kardeşim hem de annem ordaydı, aile dünyanın en güzel şeyi arkadaşlar, nasıl özlemişim nasıl içim mutluluk doldu anlatamam.
Hemen bavulumu bırakıp şehri keşfe çıktık. Sokaklar çok tatlıydı ve biz çok açtık. (Konuyu yemeğe bağlama hızım)
Sıcak bir çorba içmek için The Old Green House'a gittik. Mekan inanılmaz tatlı, koskocaman bir masayı da üçümüze tahsis ettiler, çok muhteşem olmasa da ekmek içindeki o sıcacık çorba o an bana çok iyi geldi. Genel olarak yemekleri iyi olmayan bir şehir için iyi sayılacak bir performanstı.
Yolculuk, yemek, sokaklarda dolanmak, yorulmuştuk o yüzden uyumak için evimize döndük. Döndük dönmesine de giremedik:) Şimdi efendim ev sahibi Göksu'ya üç kişi olduğumuz için üç anahtarlık vermiş, biz birini yanımıza aldık çıktık, dönüşte dış kapıya anahtarı soktuk açılmadı, zorladık açılmadı, eyvah dedik eksik olan bir anahtarlık aldık demek ki, dış kapıyı açan anahtarın olduğu anahtarlığın evde olduğunu düşündük. Saat olmuş gece 12, ev sahibini aramak için çok geç, dedik kapı eski, biz bunu filmlerde gördüğümüz gibi kredi kartı sokarak açarız, filmlerde gereksiz kolay gösteriyorlar arkadaşlar, o iş hiç öyle kolay değil. Aksiyon filmlerinden gördüğümüz hareketleri denemekten vazgeçtik, dedik biri belki apartmana girmek için gelir açar kapıyı. Bir yarım saat böyle geçti. Sonra ben tam üst dairenin perdelerini kapatmak için pencereye çıktığını gördüm, zıplayarak el sallayarak kendimi belli ettim. Nasıl mutluyum, bana göre derdimi anlatınca kadın bize yardım edip kapıyı açıcak, durumu anlattım ama nasıl uyuz nasıl sinir bir kadın, dedi ben açamam ev sahibini ara, dedim ama saat çok geç, yok geç değil diyor, ama beni böyle sinir ede ede uyuz ede ede, siz niye açmıyorsunuz dedim, sinir sinir çünkü istemiyorum dedi, elimle 'Hadi sen kapa o camı da git' işareti yapınca komşunun kapıyı açma ihtimali de tam olarak bitti. Artık başka çaremiz yoktu, ev sahibini uykusundan uyandırdık, durumu anlattık, geldi. Geldi gelmesine de onun anahtarı da kapıyı açmadı! Çünkü meğer bizde eksik anahtar yokmuş, kapının kilidi bozulmuş! Tam o esnada bir kurtarıcı gibi kim ortaya çıktı dersiniz? Litvanyalı kız arkadaşıyla apartmanda oturan bir Türk. Meğer onda yan kapı anahtarı varmış, açtı girdik.
İşte özellikle Riga'da en üst noktasına ulaşan maceralı seyahatimiz Vilnius'ta kapıda kalmamızla başladı.
Ertesi sabah erkenden şehir turuna başladık.
St Anne's Church:
Cathedral Square:
Town Hall Square:
Church of St Catherine:
Özellikle bu kiliseye bayıldım. Hatta tam karşısında bir park var ve o parkta bir salıncak. Dönüş günümüzde annemle birlikte o salıncakta yaklaşık yarım saat sallanmışızdır. Daha da sallanırdık da iki çocuklu bir kadın gelip çocuklar sallansın diye kalkmamızı istedi. Terbiyesiz... (Kalktık tabii de sonuçta annem de orda kendi çocuğunu sallıyordu, çocuğunun kazık kadar olması bence gereksiz bir detay...)
Vilnius'un inanılmaz tatlı sokakları var. Yürümesi çok keyifli bir şehir.
En bilindik sokak Pilies sokağı. Burası sabah akşam hareketli, çok da tatlı cafe ve restoranlarla dolu. İsmini hatırlamadığım ama girişi yeşil bir avlu olan bu mekana bayıldım.
Düşünün biz hop on hop off otobüsüyle şehir turu attık, bolca kehribar satan dükkan gezdik, kahvemizi içtik, sokaklarda yürüdük Göksu bey anca uyandı:) Yanımıza kiraladığı scooterla geldi. Bunu da ilk defa burda gördüm, böyle sokak ortasında başı boş gibi bekliyorlar, applicaton indiriyorsun, kart bilgilerini giriyorsun, barkodu okutuyorsun, hooop senin oldu, sonra da istediğin yerde bırakıyorsun.
Göksu ve scooterı da bize katılınca ekip tamamlandı, şehri keşfetmeye kaldığımız yerden devam ettik. Sırada şehir içinde ülke ziyaretimiz vardı: Uzupis Cumhuriyeti. Kendi anayasası bile olan bu özerk bölge, bir nevi Kopenhag'ın Cristiania'sı gibi. Sanat ve cafelerle dolu bohem bir mahalle gibi düşünün.
Bir anayasası var demiştim ya, işte bu anayasa her dile çevrilmiş ve evet Türkçesi de var, ve bir sokağa asılmış. O kadar güzel maddeleri var ki bence okuyun.
Dilerseniz ücretsiz olarak da pasaportunuza Uzupis Cumhuriyeti damgası vurdurabilirsiniz.
Şehri keşfetmemiz bitmiş, kahve zamanımız gelmişti. StrangeLove Coffee'ye tek kelimeyle aşık oldum.
Akşam yemeğimiziyse Selfish Bistro'da yedik ve baya memnun kaldık. Tencere midye, somon, ahtapot çok iyiydi.
Gece ne yaptınız derseniz, annem ve kardeşimle sauna keyfi derim.
Pazar günüyse araba kiralayıp iki Litvanya şehri daha gördük.
Bunlardan birincisi kutu kutu renkli evleri ve kalesiyle Trakai'dı. Vilnius'a 38 km uzaklıktaki bu tatlı şehirde toplamda 1 saat kaldık. Sokaklarını ve kalesini dolaştık, meşhur Kıbın yemeğini yedik, niye bu kadar meşhur bilemedik.
Burdan sonraki hedefimiz Kaunas şehri. Burası da minik ve birkaç saatte gezilebilecek bir yer.
Biz önce Sushi Masters'ta karnımızı doyurduk, sonra şehri dolaştık, en son Ch Chocolaterie'de kahve ve çikolata molası verdik.
Akşam yemeğimizi süpermarketten aldıklarımızla evde, jet sosyete izlerken yaptık, sonra hooop sauna.
Ertesi gün Göksu'yla vedalaştık, o Londra'ya döndü biz de Riga'ya gitmek üzere yola çıktık. Dönüşü Vilnius'tan yapacağım için bu güzel şehre yolum bir kez daha düştü. Gitmek isteyip de vakit bulamadığım Keule Ruke'ye gittik önce.
Sonra çok tatlı bir mekan olan Amatininku Uzeiga'da kahve içip gelen geçeni izledik, Uzupis'e gidip Uzupio Picerija'da çok başarılı bulduğum bir pizza yedik. Çok güzel geçen bu son saatlerden sonra tatilden, şehirden ve en önemlisi annemden ayrılmanın verdiği hüzünle Milano'ya geri döndüm.
Olsundu, orda benim Fiona'm vardı.