Ben çok küçükken, televizyonun Televole dönemiyken, Türk ünlüler Kanarya Adaları'na gider ve biz halkı (!) ordan selamlarlardı. İsminden, sürekli yaz mevsimi yaşamasından o kadar etkilenirdim ki, çok egzotik gelirdi bana. Sonra büyüdüm, aktarmasız uçuşlara öncelik verdim, ada diyince rotayı Yunan adalarına çevirdim ve yıllar içinde Kanarya Adaları'nın varlığını unuttum. Ta ki Milano'ya taşınana kadar. Ekim ayı benim master tezimi vermem gereken ay, 5 kişilik bir grup beraber hazırlıyoruz, daha önceki grup çalışmalarımdan o kadar iyi biliyordum ki eylül-ekim aylarının çılgın kavgalar içinde geçeceğini, taa temmuz ayından bir haftasonu kaçıp nefes almalık tatil ayarlamaya karar verdim. Açtım her zamanki gibi skyscannerı, girdim gitmek istediğim tarihi, bir de ne göreyim, Kanarya adalarından biri olan Gran Canarie'ye direkt uçuş var! Hem de abartı bir fiyat değil! Anneme whatsapptan mesaj atmam, önerimi anlatmam, onun ikna olması, bizim uçak biletini almamız, oteli ayarlamamız hepsi tam bir saat sürdü. Meğer annem de zamanında o Televolelerin etkisi altında kalmış. Böylece biz taa temmuz ayından, ekim ayındaki tatilimizi ayarlamış olduk.
Günler, aylar, yıllar çok hızlı geçiyor arkadaşlar. Seyahat tarihimiz de göz açıp kapayıncaya kadar geldi. Ve biz bir sabah erkenden uçağımıza binip 4 saatlik bir uçuştan sonra Gran Canarie'ye indik.
Öncelikle seyahatim hakkında bazı bilgiler vermek istiyorum.
- Milano - Las Palmas (başkent) uçuşumuzu Ryanair'den satın aldık.
- Ada her daim güneşli ve yüzülebilir de olsa kuzey ve güneyi arasında ciddi bir sıcaklık farkı vardı. Biz hem sahilleri daha güzel hem de kendisi daha sıcak olduğu için adanın güneyini tercih ettik. Güney ve kuzey arasında bir saatlik bir araba yolu var.
- Otelimiz Radisson Blu Resort'ten inanılmaz memnun kaldık. Kahvaltısı, havuzu, odası, manzarası, temizliği, herseyi mükemmeldi.
- Adada ulaşımı otobüsle de sağlayabilirsiniz ama ne gerek var. Araba kiralamak inanılmaz ucuz. Günlüğü 18 ila 30 euro arası arabaların kiraları. İstediğiniz yere istediğiniz saat gidebilme özgürlüğü için çok uygun bir fiyat. Biz havaalanından tatlı bir mini kiraladık.Yollar da çok rahattı.
Bu küçük bilgilerden sonra geçelim seyahat planımıza. Bizim planımız cumadan pazartesiye kadardı.
Cuma sabahı erkenden otele varıp bütün günü otelde okyanus ve havuzda yüzüp güneşlenerek geçirdik.
Cumartesi gününü adanın güneyine, pazar gününüyse kuzeyine ayırıp, pazartesi öğlen uçağıyla Milano'ya geri döndük. Daha yapılacak çok şey vardı ama süre bize az gelmedi. Yazının sonunda, benim yapamadığım ama siz giderseniz ve vaktiniz olursa diye yapılabilecek şeylerin listesini de vericem. Zira ben bu tatili organize ederken çok Türkçe kaynak bulamadım, yabancı kaynaklardan çeviri yaptım. Bari ben detaylı bir yazı yazmış olayım.
Dediğim gibi cuma otelimize vardık ve tek kelimeyle aşık olduk. Odaların hepsinin deniz manzarası var, biz balkonunda jakuzi olan bir oda seçmiştik. İyi ki de öyle yaptık, her gün en az 3 saat o jakuzide buruştum ben.
Bavullarımızı odaya bıraktığımız gibi okyanusa koştuk. İlk girince soğuk ama sonradan alışıyorsunuz:)
Akşama kadar suyun içinde kaldık. Akşamüzeri otelin süpermarketinden alışveriş yaptık, yemeklerimizi aldık ve jakuzinin içinden çıkmadık. Evet yemeği bile jakuzide yedik.
Güneşin batışı o kadar güzeldi ki. Ben hep diyorum. Adalarda güneş bir farklı batıyor diye...
Ertesi sabah güne muhteşem bir kahvaltıyla başladık. Sonra arabamıza atladığımız gibi benim adada en çok merak ettiğim yer olan Dune di Maspalomas'a gittik. Batı Sahara'dan gelen bu çöl, okyanusun tam dibinde! İnanılmaz bir ikili: deniz ve çöl...
Yeterince fotoğraf çektiğimize karar verip Maspalomas plajına geçtik. Neredeyse sonsuzluğa uzanan inanılmaz büyük bir plaj ve çok kalabalık! Ekim ayında böyleyse yaz sezonunda nasıl olduğunu düşünemiyorum bile. Ve inanılmaz büyük de dalgalar var! Bu kadar keyifli bişey olamaz, annem de ben de dalgalı denize bayılırız. Çığlık çığlığa, el ele tutuşa tutuşa, gülmekten yerlere yatıp bazen cidden boğuluyormuşçasına dalgalı gördüğümüz her suya girdik bu tatil. İçimiz dışımız, saçlarımızın dipleri bile dalga yemekten kum oldu ama o kadar eğlendik ki, unutmam mümkün değil.
Plaj boydan boya restoran dolu, biz de kuruduktan sonra El Senador'a kurulduk ve dedik ki Afrika kıtasında da olsak madem burası İspanya'nın, o zaman getir bir deniz mahsüllü paella!
Aslında hedefimiz güneyde birkaç plaj daha gezmekti. Hatta bir tanesinin daha önünden geçtik ama sonra dedik ki burda sıkış tıkış yüzeceğimize, mis gibi otelimiz var, onun 2 plajı var, rahat rahat orda takılırız ve öyle de yaptık.
Güneşin batmasına yakın, adanın Venedik'i olarak anılan Mogan kasabasına geçtik. O kadar güzel bir mimarisi vardı ki hayran olmamak elde değil. Küçük küçük köprüleri ve evleriyle güneşi burda batırmak çok keyifliydi.
Köydeki bütün hediyelik eşyacıları gezdik, bol bol alışveriş yaptık. Seramik, argan yağı (Marakeş'e çok yakın biliyorsunuz), aloe veralı kremler, midyeli anahtarlıklar, kaktüslü magnetler, annemin evine adada gördüğümüz ve çok beğendiğimiz çiçeklerin tohumları, tabii ki kartpostal, kısacası herşeyi aldık, bolca yürüdük ve jakuzimize geri döndük:)
Ertesi sabah hedefimiz kuzeydi. Ben yaptığım araştırmalar esnasında kuzeyde iki adet okyanusun oluşturduğu doğal havuz görüp kafaya koymuştum. Biri Las Salinas, diğeri Roque Prieto. Biz ikincisine gittik. Yalnız güneyden kuzeye çıktıkça güneş bulutların arasında kaybolmaya hatta yağmur çiselemeye başladı. Hedefimize varıp arabadan indiğimizde yüzemeyeceğimizi anladık çünkü soğuktan neredeyse titriyorduk. Birkaç fotoğraf çekip kaçtık biz de.
O daha bile kuzeyde olduğu için daha soğuk olacağını düşündüğümüz Las Salinas'a uğramaktan vazgeçip adanın başkenti Las Palmas'a geçtik. Şehrin eski bölgesi olan Vegueta beklentilerimizin üzerinde güzel çıktı.
Bol bol sokaklarında yürüdük, mola verdikçe cortado içtik, kartpostallarımızı yazıp yolladık ve öğleden sonra son kez 28 derecenin, okyanusun, havuzun, çimenlerde uzanıp güneşlenmenin tadını çıkartmak için güneye döndük.
Pazartesi sabahı son bir kahvaltı ile otelimizle vedalaştık, arabamızı geri teslim ettik ve bize son birkaç yaz günü daha hediye eden bu güzel adayla vedalaşıp Milano'ya geri döndük.
Gelelim benim yapmaya vakit bulamadığım ama araştırırken karşıma çıkan şeylere:
Güneyde:
- Agümes şehri
- Plaj olarak da Playa del Ingles, Playa de los Amadores ve San Augustin
Kuzeyde:
- Playa de las Canteras
- Teror, Arucas köyleri
- Cenobio de Valeron gezisi
Kanarya Adaları, Milano'ya 4 saat, yılın her ayı yüzülebilir ve bazılarına direkt uçuş var. Kısacası kendileri artık benim radarımda:)
