top of page

Arkadaşlık, Dostluk ve Yalnızlık Üzerine


Yalnızlık Allah'a mahsus demiş atalarımız. Hepimizin derdimizi anlatacağımız, birlikte rezil olacağımız, seyahate çıkıp anılar oluşturacağımız, gülmekten kendimizi kaybedeceğimiz ve sırtımızı yaslayacağımız birilerine ihtiyacımız var. 20li yaşlarımın başındayken sahip olduğum tüm dostlarımın sonsuza kadar yanımda olacağını düşünürdüm, beraber yaşlanıp, 70 yaşına geldiğimizde pötikareli bir masanın etrafında çayımızı içip geçmişi yad edicektik. Ancak aldığım her yeni yaşla birlikte o 20li yaşlarımdaki dostluklarımdan çok azını 30lu yaşlarıma taşıyabildim. Hiç dost kazığı yemedim, kimse sevgilimi çalmadı veya arkamdan konuşmadı (yani kesin konuşmuşlardır ama çok şükür benim kulağıma gelmedi:) ama bir kısmı çalışmaya başlayınca zamansızlıktan gitti yanımdan, bir kısmıyla büyüdükçe farklılaştık, çok büyük bir kısmı ile meğersem dost olmadığımızı sadece ortak hobilerimiz olduğu için bir süre çok zaman geçirdiğimizi ama kalıcı olacak kadar yakın olamadığımızı fark ettim. Zamanında bir araştırmaya denk gelmiştim bir insanın 6 yılda bir, sosyal çevresi (dostları değil) 6 yıl öncesine göre tamamen değişirmiş, her araştırmada olduğu gibi onun da sadece başlığını okuyup geçtiğim için şu anda daha fazla detay veremicem ama değişirmiş, araştırmışlarsa doğrudur.

10 sene önce etrafımda olanlardan kimler var yanımda diye düşündüm, bir elin beş parmağını geçmez, aslında 5 sene önce yanımda olanlardan da o kadar az kişi kalmış ki...Bunu fark ettiğimde dostluk üzerine düşünmeye başladım. Acaba biraz aşk gibi miydi bu? Yani hayatımızın belli bir döneminde aşık olduğumuz kişiye bugün hala aşık olmamamız, birbirimizin hayatından çıkmış olmamız, o kişiyi hiç sevmemiş olduğumuzu göstermez, sadece o kişiye o zaman aşıktık, şu anda değiliz, tıpkı birkaç sene önce her saniyemizi her anımızı beraber geçirdiğimiz insanların bugün yanımızda olmamasın da geçmişte dost olmadığımız anlamına gelmediği gibi...

Bazen 20 senedir aynı arkadaş grubu olan insanları gördüğümde onlara inanılmaz özenip kıskanıyorum. Benim sürekli görüşüp çok eskiden beri arkadaş olduğum bir grubum yok. Marmara Adası'nda beraber büyüdüğüm arkadaşlarım var çok eski, ama herkes ya çalışma hayatına kaptırdı kendini, ya evlendi çoluğu çocuğu oldu, şimdi kırk yılda bir, bir haftasonu aynı anda adaya gidersek hasret gideriyoruz. Ortaokul & lise & üniversite arkadaşlarımdan asla kopamadığım birkaç kişi var, ayrı ülkelerde bile yaşasak, senede birkaç defa bile görüşsek asla ara vermemişiz gibi kaldığımız yerden devam ediyoruz. İş arkadaşlıkları deseniz, maalesef iş değiştirince ister istemez kopuluyor, üniversite sonrasında edinilen dostluklardan da çok azı kalıcı oluyor.

Eskiden, hepimizin sorumlulukları azken birbirimize ayıracak o kadar çok vaktimiz vardı ki. Büyüdükçe iş hayatı zaten bizi çok limitledi. Tüm gün çalışınca insanın dışarı çıkası kalmıyor, akşam kendini eve atıp bir film izlerken uyumak istiyor sadece. Sonra yavaş yavaş çoğunluk evlenmeye başladı, hele bir de çocuğu olanlar paralel evrene geçti sanki. Evli çiftler evli çiflerle, çocuklular çocuklularla takılmaya başladı haklı olarak. Hepimizin single olduğu zamanlarda program yapmak kolaydı, şimdi haftasonuna güzel bir plan yapmak için insan bulmak bile çok zorlaştı.

Derdinizi de anlatamıyorsunuz ki. Birincisi herkesin hayatı zaten çok stresli, herkesin derdi kendine yetiyor, insanlar ekstra dert dinlemek istemiyor. Diyelim ki dinlediler ve anlattınız, akşam eve gittiğinde sizin en özelinizi eşiyle/sevgilisiyle paylaşıyor. Özelimiz kalmadı özelimiz:)

Aslında genel olarak birkaç senedir kendimle ilgili özel şeyleri çok az kişiye anlatıyorum. Kendi kendime bu 'yalnızlaşma'nın sebebini düşündüm, yani seyahatlerimi, yediğim yemekleri, yaptığım aktiviteleri bu kadar çok paylaşırken, özel hayatımı, korkularımı, üzüntümü neden çok az insanla paylaşıyorum? Sonra sebebini buldum. Birkaç sene evvel başıma gelen tatsız bir şeyi o esnada yanımda olan insanlarla paylaştım ve aldığım tepki 'Ay ya sen neden bu kadar şanssızsın.' oldu ve sürekli sanki cenaze evine telefon açar gibi 'Ah canım ya kıyamam iyi misin?' telefonları ve mesajları almaya başladım. Bu bana kendimi iyi hissettirmek yerine toparlanmamı daha da zorlaştırdı. Başıma kötü bir şey gelirse ve bu sevdiğim bir insanın ölümü değilse, bana acınması, arkamdan 'Ah ya bu da çok şanssız bir kız.' diye konuşulması, insanların benim yaşadığım o şeye bakıp kendi hallerine şükretmelerini bana hissettirmelerini görmek istemiyorum. İhtiyacım olan dostluk biçimi 'Tamam okey ama kendine gel, başına bu gelen bir tek sen değilsin, kimse ölmedi, ağlama süren bitti, kalk dışarı çıkıyoruz.' Sorunlarımı bana güç veren insanlarla paylaşmaya başladım sadece, özellikle annemle. Zaten ergenlik dönemi bittikten sonra insan 'aileci' olmaya başlıyor. Belli bir süre sonra sadece sorunlarımı değil, özel hayatımı, planlarımı ve hayallerimi de paylaşmayı azalttım. (şimdi diceksiniz ki 'E instagramda storylerin nokta oluyor nokta, ne az paylaşımı?' :) Fiona'nın da varlığıyla beraber daha bireysel olmaya, yalnız yemeğe gitmek, yalnız dışarı çıkmak gibi aktiviteleri daha çok yapmaya, bu minik kızdan güç almaya başladım. Bu sefer de acaba insanlardan uzaklaşıyor muyum paniği geldi. Sonra fark ettim ki, bu yalnızlaşmak değil bu büyümek. Varolmak için bir gruba ait olma ihtiyacını hissetmemek, dost olmak için aynı ülkede yaşamak ve her gün saatlerce telefonda konuşmak zorunda olmamak...Her sorunumu paylaşmak zorunda değilim ama paylaşmak istediğimde telefonun bir ucunda anlayışla beni dinleyecek insanların varlığını bilmek çok güzel. Özellikle de lise çağlarımdan beri hayatımdan hiç çıkmamış, beraber büyüdüğüm o güzel azınlık, sayenizde dost olmak için her an, her saniyeyi birlikte geçirmek gerekmediğini öğrendim, benim için çocukluğumu, saflığımı temsil ediyorsunuz ve verdiğiniz huzuru tarif edemem. Gençlik ve yetişkinlik arasındaki o geçiş döneminde, farklı ülkelerde bile yaşasak bile neredeyse her gün nefessiz konuştuğum tatlı kızlar:), dost olmak için fiziksel olarak aynı yerde olmanın gerekli olmadığının kanıtısınız. Ve şimdi hayatımda olmayan, ama eskiyi düşündüğümde suratımda koskocaman bir gülücük oluşturan anıların başrolündeki 'zamanındaki dostlarım', ne yazık ki artık ortak noktamız yok ama olsun, iyi ki zamanında varmış da sizleri tanımışım.

Ve Sevgili Kendim;

Belki boyun ortaokuldan beri uzamadı, yüzün hala 23-24 gösteriyor ve bara girerken hala arada bir iki şuursuz sana kimlik soruyor ama, en sonunda büyüyorsun, kendi kendine yetebilmen gerektiğini kabullendin ve hatta başarıyor bile sayılırsın da. Yolun uzun, enerjin yüksek, daha bir 10 sene daha gençliğin var...Bol şans.

Ps: Eğer şu anda benim arkadaşımsanız ve birkaç seneyi devirip dostluk mertebesine ermemişsek, bir altı sene sonra hayatımda olmama ihtimaliniz yüksek:) Gözünüzü seviyim arkamdan konuşmayın, oldu da bir sır vermişsem saklayın, sizinkiler bende güvende, yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim:)

You Might Also Like:
bottom of page