top of page

2020 Yılında İzin Günleri


Bit artık 2020!

Şaka şaka...2020'nin suçu yok zaten 2021 de biraz böyle gidicek, inşallah 2022miz kurtulur. Hafif moral bozmalı, azıcık ilerisi için umut vermeli başlangıcımızdan sonra, 11 ayın sultanı izin günlerimden bahsetmeye geldim. Efendim yıllık iznimin ilk iki haftasını biliyorsunuz Milano'ya dönüş karantinamda kullanmak zorunda kalmıştım, 3 haftası da aralık ayı Türkiye lockdownına geldi. Normal bir senede olsak ben bu 5 haftada o kadar çok yeni yerler görür, öyle güzel gezerdim ki, şimdi evden çıkamıyorum. Seneye acısını çıkartmanın umuduyla buna da şükür diyip yine de elimden geldiğince aktivite yapmaya çalışıyorum.


Tabii ki her ölümlü gibi ben de Allah ne verdiyse yiyorum, yüksek ihtimalle Milano'ya uçarak değil yuvarlanarak dönücem. Tabii dönebilirsem çünkü Allah'ın cezası bir de mutant virüs çıktı başımıza, herkes tıkır tıkır sınırları kapıyor, bu yazıyı yazarken bir yandan da 2 gün sonrası için biletlere bakıyorum, her an bavulları hazırlayıp, koşarak test olup, Fiona'nın izinlerini çıkarıp ani bir şekilde dönebilirim de. Süprizlerle doluyum bilirsiniz. Neyse çılgınlar gibi Türk yemeklerine doyuyorum ama asla yok evde pizza açiyim, dur ekmek yapayım moduna girmedim. Yemek yapmaya aşırı üşeniyorum, ben de izin günlerimi farklı aktivitelerle geçiriyorum.


Binicilik:

Haftada iki gün, Silivri yakınlarında Erkanlı Binicilik tesislerine gidiyorum, ertesi gün bildiğiniz yaşlı gibi yürüyorum, her yerim ağrıyor ama inanılmaz memnunum. Bu şekilde devam edip olabildiğince ilerletmeyi düşünüyorum, sonra Milano'da kaldığım yerden devam ederim. Maymun iştahlı olduğum için, belki geçici bir hevestir diye binicilik kıyafetlerimi almamıştım, baktım ciddi ciddi bu yola baş koydum, gittim Decathlon'dan onları da aldım. Yaz için de güzel planlarım var, küçük araştırmalarım sonucunda Toskana Bölgesi'nde, bağların arasında, havuzlu güzel taş oteller buldum. O otellerde binicilik de yapabiliyorsunuz. Bağlarda, yeşilliklerde atlarla dört nala koşmak şu an en büyük hedeflerimden biri diyebilirim.

Binicilikle ilgili yazılarım için buraya ve buraya tık tık.


Resim:

Küçüklükten beri en çok içime oturan şey, resim yapmak konusunda yeteneksiz olmaktır. Hep çok isterdim böyle bir yeteneğim olsun, klasik müzik eşliğinde yağlı boya tablolar yapıyım, onları evime asiyim, hep aşırı cool gelmiştir. Ancak yeteneğim çöp adam seviyesinde maalesef. Yine de bundan birkaç sene önce Masterpiece resim atölyesine gitmiş, bir öğretmen eşliğinde çok keyifle 2 adet tablo yapmıştım, o kadar güzel oldular ki Milano'daki evime bile taşıdım onları.


Tabii yine yeni yeniden covid sağolsun, kurs murs yalan oldu. Fakat ben bambaşka bir şey keşfettim. SAYILARLA BOYAMA! Önce İtalya Amazon'da buldum, sonra dedim ki, bu sürekli link verilen Trendyol'da da kesin vardır ve cidden varmış. Buyrun link, yukarı kay..şaka şaka, buyrun tık tık. Bu set evinize, numaralandırılmış bir tuval, yine tuvaldeki numaraların karşılığı olan renkler ve resim fırçalarıyla geliyor. Sonrası tamamiyle bir terapi. Sayesinde bir haftasonu karantinamın nasıl geçtiğini anlamadım bile. Hep çok özendiğim gibi açtım klasik müziğimi ve tüm beynimi boşalttım. Tabii ki birkaç eleştirim olucak, bazı sayılar çok küçük, büyüteç lazım, fırçalar inanılmaz kaliteli değil (ben bu yüzden kendime daha kaliteli fırça siparişi verdim şimdi) ve bazen yanlış renk yollayabiliyorlar. Yine de inanılmaz memnun kaldım, ikinci tablonun siparişini verdim bile. Bu sefer 'İnci Küpeli Kız'ı yapıcam.


Örgü:

Küçükken de örgü örerdim ve çok severdim. Bana yine tam bir terapi gibi geliyor. Bu arada sürekli terapi kelimesini kullanıyorum ve yaptığım her aktivite buna yönelik fark ettiyseniz çünkü sıkıntılı bir dönemden geçiyorum. Bunu anlattığım yazım için tık tık. Sürekli yepyeni saldırılara ve mobbinge maruz kaldığım bu dönemi, ruh sağlığımı kaybetmeden atlatmaya çalışıyorum ve bu edindiğim uğraşlar inanılmaz yardımcı oluyor. Bazen çıtır çerez bir dizi açıp, mesela The Good Place gibi, bir yandan da örgümü örüyorum. Fiona'ya battaniye yapıyorum şu anda. Belki daha sonra kendime bir atkı da örebilirim. Yün ve şişleri Bakırköy'deki pasajlardan birinden aldım. Senelerdir gitmiyordum Bakırköy'e, eskiden Bahçelievler'de otururken çok giderdik, anılarımı canlandırmak istedim bu sefer bunları internetten sipariş etmedim.


Yürüyüş:

İstanbul'a gelmeden önce sabah iş öncesi, akşam iş sonrası günde yaklaşık 11 km yürüyüş yapıyordum ve o kadar iyi geliyordu ki. Özellikle büyük parklara gidiyordum çünkü zor dönemlerde insanın doğaya dönesi geliyor. İstanbul'daki en büyük şansımsa aile evinin kumsalda olması. Her sabah kahvaltı sonrası annem ve Fiona'yla kumsalı baştan başa yürüyoruz. Sohbet ediyoruz, kıyaya vuran deniz analarını tekrar denize atıyoruz, deniz yıldızı buluyoruz, deniz kabuğu topluyoruz, Fiona bazen yüzüyor, kumsalda çılgınlar gibi koşturuyor. Milano'ya dönünce en çok annemle sahilde yaptığımız bu yürüyüşleri özlücem.












Bakım:

Hem de ne bakım dostlarım. Covid olup geçirmiş olmanın bir tane ama en süperinden bir yanı var, o da birkaç ay boyunca sizinle olucak olan antikorlarınız. Ben geldiğimden beri manikür, pedikür, cilt bakımı, diş temizliği, lazer, cilt lekeleri temizletme, microblading, brezilya fönü, her gün bir bakımımı yaptırıyorum nerdeyse. İtalya'da hem her yer kapalıydı, hem de tüm bu işlemler inanılmaz pahalı. Resmen kendime geldim diyebilirim. Hamamlar açık olsa ona da giderdim emin olabilirsiniz.


Netflix:

Netflix'in olmadığı bir izin dönemi olabilir mi sizce dostlarım? Şu sıralar kafa yormayan, çıtır çerezlik dizilere sardım. Home for Christmas, Lucifer ve The Good Place favorilerim. Özellikle Home for Christmas bolca kar, çokça sevdiğim Norveç ve yaşadıklarıyla kendimi ve 30 yaş üzeri bekar kız arkadaşlarımı bulduğum başrolüyle baya hoşuma gitti, ikinci sezonunu bir pazar akşamı bitiriverdim.

Şimdilik izin günlerim böyle geçiyor, umarım çok ani bir şekilde sınırlar kapatılmaz, bir anda apar topar dönmek zorunda kalmam veya asıl korkum olan mahsur kalmak başıma gelmez.

Comments


You Might Also Like:
bottom of page