Sofya'dan sonra Bulgaristan seyahatimin ikinci durağı Plovdiv'di. Böylece 2020 yapmak istediğim seyahatler listemden ikinci şehri de taa şubattan görmüş oldum.
Sofya'dan Plovdiv'e trenle veya otobüsle geçebilirsiniz ama tren daha uzun sürdüğü için ben otobüs yolculuğunu tercih ettim. Otobüs biletlerimi online aldığım site için buraya tıklayabilirsiniz. Önemli uyarı, biletinizi bastırmayı unutmayın, yıl olmuş 2020, ağaçlara yazık boşuna israf dediğinizi duyar gibiyim ama otobüse almıyorlar yoksa benden söylemesi.
Bir pazar sabahı atladım otobüse ve yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan sonra Plovdiv'e vardım. Nasıl güneşli ve güzel bir gündü anlatamam.
İlk durağım Dzhumaya Square’de yer alan Antik Roma stadyumu:
Tam karşısında Hüdavendigar Camii, ben caminin hala aktif olduğunu bilmiyordum, ezan sesini duyunca çok şaşırdım:
Benim Plovdiv fotoğraflarına bakarken en merak ettiğim yer Kapana mahallesiydi. Biraz Cihangir, biraz Galata karışımı, grafitilerin, çok güzel cafelerin olduğu bir mahalle. Deyim yerindeyse buraya bayıldım. Önce bütün sokakları arşınlayıp bolca fotoğraf çektim.
Hangi cafeye otursam diye kararsız kalmışken Friends dizisine aşık biri olarak Central Perk'i görünce kazanan belli oldu. Dediğim gibi o gün hava muhteşemdi, dışarıda bir masaya yayıldım, kartpostallarımı yazdım, gelen geçeni izledim. 2 saate yakın burda kaldım.
Aslında 2 saate yakın kalmamın 2 sebebi daha vardı. Birincisi Fiona çok hastalanmış midesini bozmuş, sürekli bakıcısıyla konuştum, biraz moralim bozuldu açıkçası. Düzelmeyince atar topar hastaneye gittiler, bir ara aynı gün dönüş bileti bile baktım ama bulamadım. İkinci sebep corona virüsüydü. İtalya'da vakalar çok artınca bir anda okullar, üniversiteler kapatıldı, iş yerlerine evden çalışın çağrıları yapıldı ve tüm bunlar ben orda otururken olduğu için arkadaşlarımla durum hakkında konuştuk. İtalya'da corona virüsünü daha sonra ayrı bir postta yazıcam.
Baktım Fiona hastaneye gitti durumu stabilleşti, kök saldığım yerden kalkmaya karar verdim ama minik bir sorunum vardı. Gittiğim her yerden anneme ve kendime kart yolladığımı biliyorsunuz, Bulgaristan'ın hiç bir yerinde pul bulamadım. Sadece postanelerde satılıyor, o da haftasonları kapalı. Central Perk'te çalışan garson çocuk çok kibardı, koleksiyonumu ve durumu anlattım, kendisine para bırakırsam yollayıp yollayamacağını sordum. Para bile bırakmama izin vermeden tabii ki yollayacağını söyledi. E hani soğuktu bu Bulgarlar?? Bakalım kartlar ne zaman elimize geçicek:)
Kapana mahallesindeki diğer tatlı cafeler: Art news cafe, Barber & Cat, Multi Culti ve Monkey House
Corona ve Fiona virüsleriyle bozulan moralimi yerine tek bir şey getirebilirdi, nutellalı krep! Krebimi alıp old townın yolunu tuttum.
Plovdiv old town, arnavut kaldırımlı, cumbalı Osmanlı mimarisi evleriyle, yokuşlarıyla muazzam bir yer.
Hindliyan House:
Lamartine House:
Ethnografic Museum:
Sokaklar o kadar güzel ki, insan her köşesini beynine kazımak istiyor.
Burdan Nebet Tepe'ye gidip şehrin görüntüsünü tepeden izledikten sonra Antik Roma Tiyatrosu'na geçtim. Başlıkta da yazdığım gibi Plovdiv, Avrupa'nın en eski şehri. Şu antik tiyatro ne kadar güzel korunmuş bakar mısınız?
Normalde antik tiyatroya giriş ücretli, ancak benim yanımda kısıtılı nakit para vardı, kredi kartıyla ödeme yapıp yapamayacağımı sordum, kasadaki kadın 'Hadi bu da bizden olsun gir ücretsiz.' dedi, ya bu Bulgarlar soğuk değil miydi arkadaşlar, çok şaşkınım.
Dönüş otobüsüme çok az bir süre kalmıştı, Djumaia cafede güzel bir türk kahvesi içip şehirle vedalaştım ve Sofya'ya geri döndüm.
Plovdiv'i Sofya'dan çok daha fazla sevdim. Önerim İstanbul'dan kalkan Sofya Expressle direkt Plovdiv'e gelmeniz. Tabii şu corona virüs tehlikesi geçtikten sonra. Sanırım uzun bir süre için yaptığım son seyahat bu olucak. Umarım durum en kısa sürede düzelir ve keşfetmeye kaldığım yerden devam edebilirim.