top of page

İtalya'da Yaşamaya Dair En Sevdiklerim Ve Hiç Sevmediklerim


İtalya...İkinci memleketim...İnsanın fiziken dünyaya geldiği yer mi doğum yeridir, yoksa geliştiği ve büyüdüğü yer mi?

İstanbul'da doğdum ama Milano'da yeniden doğdum ben. Çoğunuz biliyorsunuz 2005 ve 2011 yılları arasında Milano'da yaşadım. 2005'te geldiğim benle 2011'de İstanbul'a döndüğüm ben aynı insan değiliz. Zaten bu hasrete daha fazla dayanamayıp 2018 yılının kasım ayında yeniden Milano'ya yerleştim.

Peki bunca ülke arasında neden ille de İtalya/Milano?

- İnsanları: Ben İtalyanlar arasında kendimi yabancı hissetmiyorum. O kadar ülke gezdim, tanıdığım en sıcakkanlı insanlar İtalyanlar. Hayatımda konuşması ve kaynaşması daha kolay bir millet görmedim. Mesela Fiona'yla yolda yürüyoruz, neredeyse 20 farklı kişi bizi durdurup, Fiona'yı sevip benle sohbet ediyor. Bara veya restorana gittiğinizde yan masalarla muhabbet etmeye başlamanız inanın garip değil. Şahsım adına konuşmak gerekirse hiç ırkçı bir tavırla karşılaşmadım, aksine yabancı olmam onlar için daha bile ilgi çekici. İnanılmaz meraklılar, belki de onlarla bu kadar kolay sohbet edilmesinin bir sebebi de bu meraklı yapılarıdır.

- Mimarisi: Ben bir mimari aşığıyım. Hayatımda her köşesi bu kadar güzel başka bir memleket görmedim. Bir değil, iki değil her şehri ayrı güzel. Roma, Milano, Floransa, Siena, Cinque Terre bölgesi, Toskana köyleri, Sicilya, Amalfi... Saymakla da gezmekle de bitmez.

- Yemekleri: Sadece erkeklerin değil benim de kalbime giden yol midemden geçiyor dostlarım. Romana mutfağı ayrı lezzetlerle dolu, Toskana'da yenilen eti Nusret yapamaz, Liguria'nın focacciası ve pesto sosu ayrı leziz, Sicilya'nın cannolisi ayrı, Napoli pizzası yemeden ölmemek lazım..Her köşesi mi gurme olur bir yerin?!

- Doğası: İtalya sadece mimari olarak değil, doğa olarak da muhteşem bir yer. 3 tarafı denizlerle çevrili, birçok göl var ve kuzeyindeki dağlar muazzam. Dolomit bölgesini kesinlikle listenize alın derim. Tabii şu lanet corona virüs kabusu bittikten sonra...

- İklimi: Benim bir küçük viking şapkası dövmem var, öyle seviyorum kuzey ülkelerini ama asla yaşayamam. Benim güneşe, dört mevsime, akdeniz iklimine ihtiyacım var. İtalya'nın iklimi de tam olarak böyle. Kar da görüyorsunuz, yazın sıcacık deniz de. Ve bol bol D vitamini.

- Siestası: Çalışmak için değil yaşamak için çalışıyorlar. Bu konuda tam bir İtalyan'ım. Hayattan zevk almayı, keyif yapmayı, yaşamanın hakkını o kadar iyi biliyorlar ki. İş veya okul çıkışı illa bir aperativo yapılır, güneşli günlerde parklarda güneşlenilir, hiç çıkılmayacak havalarda evlerde sofralar hazırlanır ve saatlerce muhabbet edilir.

- Modası: Milano'da yapmayı en çok sevdiğim şeylerden biri, Duomo Meydanı'ndaki cafelerden birinde oturup gelen geçen insanları izlemek. Hepsinin ayrı ayrı o kadar güzel stilleri var ki. Sanki herkes moda dergilerinden fırlamış gibi.

- Sanatı: Sonuçta Leonardo Da Vinci'nin, Michelangelo'nun, Raffaello'nun, Caravaggio'nun ve daha nice dahilerin memleketinden bahsediyoruz.

- Güvenirliliği: Ben ne hırsızlığa uğradımsa, Barselona'da Paris'te falan geldi başıma, onca yıllık İtalya maceramda bir tek geçen sene ufak bir tatsızlık yaşadım. Milano bazında konuşmam gerekirse, kadın başıma gecenin hangi saatinde dışarda olursam olayım kendimi tedirgin hissettiğim hiç bir an olmadı. Suç oranı yüzde sıfır tabii ki diyemem ama gittiğim birçok yere göre kendimi daha güvende hissettiğim kesin.

- Köpek dostlu olması: İtalya'da köpeğinizle giremeyeceğiniz tek yer, yazın plajlar. Onun dışında en lüks restoranlardan tutun da mağazaların soyunma kabinine bile Fiona'yla girebiliyorum. Gittiğimiz her yerde benim siparişimden önce Fiona'nın su tası geliyor. Neredeyse herkesin köpeği var, parklar bahçeler koşuşturan köpeklerle dolu.

Her gülün dikeni de vardır. Her şey günlük güneşlik, İtalya'ya dair hiç sevmediğim şey yok diyemem. Tabii ki var. Buyrun:

- Bürokrasisi: Ah şu İtalyan bürokrasisi. İkametgahımı değiştirmek için geçen sene mart ayında randevu almaya gittim, taa kasım ayına verdiler. Başka bir şey eklemiyorum hakim bey.

- Oturma ve çalışma izinleri: Ben 33 yıllık hayatımda daha zorlu bir süreç yaşamadım. Yaşadığım her aşk acısına bin basacak bir süreçti. Başlarını yazmıştım, hatta bir ara çözüldü sanmıştım, ama sonra ne olaylar oldu ne olaylar. Bir ara onları da yazıcam.

- İş ilişkileri: Dünyanın en sıcak, en tatlı insanları dediğim İtalyanların, iş söz konusu olunca içlerine üç harfli kaçıyor. İş hayatında cidden güvenilmez ve arkadan iş çeviriciler. Benim çok şükür beni inanılmaz koruyup kollayan iki patronum var. Onlar olmasa işim çok zordu.

- Köpek sahiplerinin pisliği: Sokaklar köpek dışkısı dolu. Gerçekten yere bakmadan yürümeniz imkansız. Ben bir köpek sahibi olarak bunu diyorsam, düşünün durumun vahametini. Her park bedava alabileceğiniz dışkı poşetiyle dolu, yine de toplamıyorlar, anlamak mümkün değil. Italy değil resmen SHITaly.

İyisiyle kötüsüyle (ama benim gözümde daha çok iyisiyle) burdayım, daha dönmeyi düşünmüyorum, hatta planım mümkünse burda yaşlanmak. Burası benim evim, burdaki insanlar benim ikinci ailem. Corona virüsü olaylarında bile, bir saniye dahi geri dönmeyi düşünmedim. İnsanın evi, işi, köpeği nerdeyse yeri orasıdır. Fakat gönlümün sultanı Türkiye, orası da ayrı bir konu.

You Might Also Like:
bottom of page