top of page

En Zoru Moralleri Yüksek Tutmak: Corona Virüs Serisi 6


Evde geçen 4. haftadan merhaba.

Corona öncesi hayatım o kadar geride kalmış gibi hissediyorum ki. Eskiden normal olan her şey şu anda yasak. Benim yaşadığım bölgede tam bir mahalle kültürü hakimdir. Sabah kalkar, Fiona'yı parka götürürüm ve köyündeki herkesi selamlayan Heidi'ymişçesine önce fırıncı teyze, sonra emlakçıdaki gençler, sonra mis gibi yemekler yapan amca ile sohbet eder, Fiona'nın parkına geçerim. Benim kız orda oynarken biz de diğer köpek sahipleriyle muhabbet ederiz. Ordan ver elini 'bar', burda kahve içtiğimiz kruvasan yediğimiz yerlere bar diyoruz. İşleten Çinli bir aile :) Ben kahvaltımı ederken onlar Fiona'ya ödül maması verirler, Fiona'da teşekkür etmek için(!) yerdeki tüm kırıntıları süpürür. Sonra o eve ben işe.

Şimdi artık dükkanların çoğu kapalı, Fiona'nın parkı kapalı, ki her sabah orda bir dram yaşanıyor, parkın kilitli kapısında beni çekiştirip içeri girmeye çalışıyor, tanıdığım insanlarla karşılaştığımızda birbirimizden olabildiğince uzak durarak selamlaşıyoruz, eski keyifli sohbetler yerini kısa dertleşmelere bıraktı.

Benim işim biraz geç başlar, 10.30'da, normalde 19.30'da bitiyor ama ben neredeyse her gün mesaiye kalıyorum, bunu da kendi isteğimle yapıyorum. O kadar keyif alıyorum ki yaptığım şeylerden, çalışma arkadaşlarımla olmaktan, vaktin nasıl geçtiğini anlamıyoruz bile.

Şimdi artık toplantılar Skype üzerinden. Ben burda bir İtalyan Sanatçı'nın asistanlığı ve onun şirketinin proje müdürlüğünü yapıyorum. Şu anda bütün eventler, konserler, basın lansmanları ve televizyon programları iptal edildi. Ya ilerki projeler için çalışıyorum ya da yoğunluktan yapamadığım sunumları şimdi hazırlıyorum. Ama eski yoğunluğum yok, saat bir anda nasıl 20.00 olmuş diyemiyorum artık, zaman bile yavaşladı sanki.

Ayda iki yaptığım hafta sonu seyahatlerim olurdu. Tam da artık tek başıma da gezmeye başlamıştım, bir sürü biletim vardı ucuz diye aldığım, bolca program yapmıştım. Hepsi iptal.

Haftasonu arkadaşlarımla çıkıp yeni mekanlar keşfederdik, şimdi bir gün mutfağı ertesi gün salonumu keşfediyorum. İnsan yüzü görmedim, resmen sosyalleşmeyi unuttum. Tom Hanks'in ıssız adada bir voleybol topu arkadaşı vardı ya, ay seni nasıl iyi anlıyorum Tom, anlatamam.

Fiona'yla haftasonları eğer Milano'daysam parkta uzun yürüyüşler yapardık. Şimdi çevresi çitle kaplı olan parkların kapısına zincir vuruldu. Geçen etrafının çevrili olmadığını hatırladığım bir parka gittik. Yolda karşılaştığım her insan maskeli ve ameliyat eldivenliydi. Sanki koskoca şehir dev bir hastane koridoruna dönüşmüş, insanları maskeler içersinde görmek bir moralimi bozdu size anlatamam. Ben de dikkatimi, o ameliyat eldivenli ellerin tuttuğu tasmaların ucundaki köpeklere verdim. En mutlu onlar, sahipleri niye sürekli evde anlayamıyorlar ama o kadar sevinçliler ki. İyi ki köpekler var, bunu okuyamayacak olsan da iyi ki varsın Fiona, ıssız adaya düşmüşüm de yanımda seni götürmüşüm gibi, bana o kadar büyük bir moral ve destek oldun ki o küçücük bedeninle. İnsanın en yakın arkadaşı patatese benzeyen bir köpek olur mu? Benimki öyle.

Spor salonları 4 haftadır kapalı. Başlarda seviniyordum, ay neyse artık gitmemek için bahane uydurmama gerek kalmadı, diye. O kadar özledim ki anlatamam. Ben o boks derslerinde nasıl stres atardım. Sporu fiziksel sağlığımdan çok ruhsal sağlığım için yapıyorum ben. Her üzgün ya da sinirli olduğumda giderim salona, canımı çıkarana kadar, gözyaşım akacağına ter aksın diyerekten. Hadi 1. hafta bahane bulmamak iyiydi ama artık özledim. Ben de evde egzersiz yapıyorum. Salonda yaptığım hareketlerden evde yapılabilecekleri seçtim. Küçük bir de ağırlık buldum. Günde yarım saat çalışıyorum. İlk hafta almamak için dirensem de, belli ki bu karantina işleri çabuk bitmeyecek, amazondan indoor bir bisiklet satın aldım, heyecanla onun gelmesini bekliyorum. Terasa koyucam, müziğimi açıcam kendi kendime spinning yapıcam, şu anda beni bunun düşüncesi bile heyecanlandırıyor, ne hallere düştük yarabbim.

İlk hafta netflixti, kısmetse olur eski bölümlerdi derken, o trash yapımlar beni eğlendirdi. Kısmetse olur demişken, nasıl güzel bir programdır o, üzerine tanımam:) Ece Erken de sağolsun gündemimi biraz coronadan uzaklaştırdı, Allah ondan da razı olsun ama her güzel şey gibi trash programların da sonuna geldik. Biraz Ted talk dinlemek iyi olucak. 2 ay daha dedikodu programları, evlilik programları izlersem iq seviyem düşücek ondan korkuyorum. Ama yine de iç karartıcı haber programları izlemekten iyidir.

Bilgisayarımı düzenledim, ne kadar gereksiz klasör varsa attım, fotoğraflarımı yedekledim, aynı temizliği eve uyguladım, şu anda ellerim deterjandan mı yoksa el dezenfektanından mı kurudu ayırt edemiyorum.

Çok yazı yazdım, buraya içimi dökünce rahatlıyorum ben. Ama artık hastalıktı karantinaydı yazmak istemiyorum. Seyahat yazmak istiyorum yine. Herşey bitince gideceğim yerleri düşünüyorum, leasingle bir fiat500 alsam, Fiona'yla atlasak arabaya bütün Hırvatistan sahillerini gezsek, sonra uçuş yasakları kalksa, anneciğim gelse, bu sene Amalfi daha ucuz olur onla oraları gezsek...Kendime şimdiden online alışveriş yapıyorum, çünkü yaz gelicek, ben karantinada sporumu yaparak formumu tutucam, şimdi aldığım o güzel elbiseleri giyip gezicem, yeni yerler keşfedicem. Hayaller beni ayakta tutuyor çünkü. Özellikle de ailemle kavuşmanın hayali.

Göksu (kardeşim) Londra'da yaşıyor, İngilizlerin bir önlem aldığı yok ona ayrı çıldırıyorum, babam iş için dün Moskova'ya gitti, annem İstanbul'da. Bari onlar yan yana olsun istiyorum, herkes için ayrı ayrı telaş etmek çok korkunç. Bol bol FaceTime yapıyoruz. Annemle babam hiç virüsten hastalıktan bahsetmiyorlar, sesleri hep neşeli, ama Göksu'yla her telefon konuşmamız ayrı bir komplo teorisi:)

Herkes çok sakin olduğumdan, olayları çok olgun karşıladığımdan bahsediyor ama sakin kalmak, güçlü olmak hele de ailenden uzakken çok kolay değil. Bakın geçen gece ne oldu onu anlatıcam. Bir anda kendimi kötü hissettim, sanki ateşim çıkıyor gibi, yatağa atladım hemen, Eren'e yazdım, dedim bu ya psikolojik ya da istatistiklere girmeye hazır mıyııııızzzz? VAN TU TİRİ FOROOO! (İbrahim Tatlıses remix) Melis'e yazdım 'Kuzum telaş etme ama bana acil aramalar için olan numarayı verir misin? Bir de yarın sabah senden gelip Fiona'yı almanı rica edebilirim.' Dediğim gibi bana bir şey olursa Fiona onlara emanet. Ben arkadaşlarımı zehirleyip uyudum :) Onları telaş içinde bırakmışım kıyamam. Birkaç saat sonra uyandığımda gayet iyiydim. Yani o kadar çok hastalık ve istatistik konuşuyoruz ki, zaman zaman psikolojik olarak kendimi hastalanıyormuş gibi hissediyorum.

Bu iç dökme yazısını şuna bağlıcam. Ellerinizi dezenfekte etmeniz kadar zihniniz ve moraliniz de önemli. Karantinadayken virüsü kapma olasılığınız düşük ancak evde geçen ilk haftadan sonra yalnızlık, tüm alışkanlıklarınızın ve hayatınızın düzeninin değişmesi ve bunun ne zamana kadar böyle gideceğini bilmemek insanı ümitsizliğe sürüklüyor. Bu dönemde sizi mutlu eden şeyleri bulun ve onlara sıkı sıkı sarılın. Şimdi gidip ben de Fiona'ya sarılıcam. Kendinize çok dikkat edin.

You Might Also Like:
bottom of page