top of page

'Nasıl Bu Kadar Pozitif Kalabiliyorsun?': Corona Virüs Serisi 9


Instagram hesabıma en çok gelen soru bu olabilir. Bu soruyu her gördüğümde kendini dağlarda zıplaya hoplaya oynayan Heidi gibi hissediyorum. Öncelikle bu soruya cevap vermek istiyorum, düşündüğünüz kadar pozitif bir sevgi kelebeği değilim, inanın evde ekmek yapan insanların hayat sevincinin yarısına bile sahip değilim. Cidden bu ortamda en çok pozitif kalabilenler, her gün instagramı açtığımda evlerine bir dünya sığdırdıklarını gördüğüm sürekli bir şeyler 'yaratan' insanlar. Benimkisine daha çok 'Hayatta kalma' ve 'Karantina sonrasında hala akıl sağlığına mukayyet olma mücadelesi' diyebiliriz.

Normal dünyada, yani Covid-19'dan önceki hayatımızda, bu kadar 'kabullenici' bir insan değilim. İçinde olduğum durum benim istediğim gibi değilse, şartlar benim istediğim hale gelene kadar uğraşırım, didinirim, bir yandan ağlarım isyan ederim ama ağlayıp isyan ederken de asla pes etmem. Yakın zamandan bir örnek vermem gerekirse, çalışma izni alma sürecim çok zorlu geçti. Amaan ne yapalım hayırlısı buymuş olmuyor, demedim. Aylarca bulabildiğim her yolu denedim, Allah biliyor gözümde yaş kalmayana kadar ağladım ama yine de ağladığım her gecenin sabahında kalkıp yeni yollar denedim. Zaten hayatta en sinir olduğum şey de yakınıp yakınıp asla bir çözüm bulmak için uğraşmayan insanlardır. Bir arkadaşım vardı, çok da severim, sürekli işinden yakınıyordu, ama ne zaman telefonda konuşsak & görüşsek, işinden ve ne kadar mutsuz olduğundan bahsediyorduk, ben artık koskoca şirkette çalışan herkesin her şeyini biliyordum, yani ertesi gün orada çalışmaya başlasam herkesle anında enseye şaplak olurum o derece hakimim şirkete. Tam bir sene istisnasız her gün yakınmasının sonunda, artık dayanamayıp 'Ya istifa et, istifa etmiceksen de bana asla tek kelime anlatma.' demiştim. Kırıldı mı bilemem, ama bir köşede oturup her şeyin mucizevi bir biçimde yoluna girmesini bekleyen, olmayınca da kendini 'zavallı', 'şanssız' gibi lanse eden herkese inanılmaz sinirleniyorum.

Bugün, bu kaosun içersinde, İtalya gibi bundan en çok etkilenen ülkelerin başında gelen bir yerde, nasıl oluyor da isyan etmiyorsun, ağlamıyorsun derseniz, cevabım ağlasam elime ne geçicek ki olur. Yani mücadele edersem değişecek hiç bir durumda geri adım atmam ama şu anda ağlamamla, üzgün olmamla yaşadığım şu garip günleri değiştiremem, durum bu! Uzunca bir süre de hayatımız böyle olucak gibi duruyor. O yüzden ben de bir an önce bu anormal durumda kendime normal ve mutlu bir rutin yaratmaya çalışıyorum. Kaldı ki, bu sadece benim başıma gelen bir şanssızlık değil, bazıları bir tek kendilerinin hayatı değişmiş, bir tek onlar karantinadaymış gibi davranıyorlar. TÜM DÜNYA AYNI DURUMDA.

Bir de bu süreç içersinde takipçi kasmak için, Türk insanının dram seven tarafına oynayan insanlar türedi. Bir takipçimin (hep bu kelimeyi kullanmak istemişimdir.) bana yolladığı, Milano'da yaşayan bir Türk beyefendinin instagram hesabına denk geldim. Öyle bir durum anlatmış ki, ya o Milano'da yaşamıyor, ya ben. İkimizin aynı şehirde yaşamasına imkan yok. Öncelikle en büyük hobisinin şu anda İtalyanlar tarafından sokağa atılmış olan kedi ve köpekleri, pencereden onlara attığı yemeklerle beslemek olduğunu söylemiş. Ben buna inandım ve o kadar üzüldüm ki, durum böyleyse bir tanesine evimi açmaya karar verdim. Barınakta çalışan arkadaşlarıma sordum, onlara böyle bir bilgi gelmemiş. Belki doğrudur ama ben teyit edemediğim gibi gözümle de böyle bir duruma şahit olmadım. Yine aynı beyefendinin başka instagram hikayelerine denk geldim, o kadar sinirim bozuldu ki tam izleyemedim bile ama durum o kadar felaketmiş ki kendisi artık az yemek yiyip ayda bir süpermarkete gidicekmiş. Bu dramatize çözüm yerine acaba online sipariş verse de en kötü 15 günde bir evine yemek mi gelse? Ama bu çözüm yeterli like getirmez, daha kötü şeyler anlatılmalı...Arkadaşlar bakın bunun altını defalarca çizerek söylemek istiyorum ki, İtalya'da durum cidden çok kötü...Çok çok kötü...Ama hastanelerde kötü. Yoğun bakımda değilseniz, hastaneye işiniz düşmediyse, sokaklarda bir dram yaşanmıyor, evcil hayvanlar sokaklarda başı boş koşturmuyor. Maskemizle dışarı çıkıyoruz, tıpkı sizin gibi, süpermarkete gidiyoruz, tıpkı sizin gibi, ama sosyal mesafeyi şu anda sizden daha iyi uyguluyoruzdur, ben günde iki defa köpeğimi gezdirebiliyorum, dilersem postaneye bankaya gidebilirim. Bir de sokağa çıkmak yasak falan değil, günde iki defa Fiona, haftada bir de süpermarket için dışarı çıkıyorum. Bir kez bile polis tarafından kontrol edilmedim, izin kağıdım sorulmadı, izin kağıdınız diyelim ki yanınızda yok, onlar size veriyorlar dolduruyorsunuz, her sokağa adım attığınızda sorguya çekilmiyorsunuz. Yani eğer İtalya'da hastanede değilseniz bir kaos ortamında değilsiniz. Zaten koskocaman bir saçmalığın içindeyiz. Bunu iyice abartıp, İtalya'da felaket senaryoları çizip Türkiye'deki insanlara korku yaratmayı, bakın siz de böyle olucaksınız demeyi doğru bulmuyorum. Bunları takip edip ondan sonra bana gelip 'Aaaa ne enteresan senin moralin niye bozuk değil?' demeniz normal tabii...

Tüm yazdıklarımı toparlamam gerekirse, moralim bozuk değil çünkü sağlıklıyım, ailem sağlıklı, ne ben ne sevdiklerim şu anda bir yoğun bakımda tek başımıza ölmek üzere değiliz, tehlike altındaki bir sağlık görevlisi değilim, sıcak bir evim, dolu bir buzdolabım var. Tüm dünyayı etkisi altına alan bu kaos ortamında tek yapması gereken evde oturmak olan şanslı bir insanım. Bu yazıyı okuyacak vaktiniz varsa siz de öylesiniz. Öyleyse yakınmayı kesip buna şükretmemiz lazım, Gülben Ergen tarzı fake bir şükür değil ama, harbiden şükür:) Tabii ki stres yapmayacağız ve korkmayacağız demek değil bu. Ben de deli gibi korkuyorum ama korku ve stres dozunda olduğunda olumludur, insanın hayatta kalmasını sağlar, fazlası ise akıl sağlığımızı kaybettirir ve şu anda fiziksel sağlık kadar ona da ihtiyacımız var.

Lütfen güçlü olalım, kendimizin ve çevremizin moralini bozmak yerine birbirimize destek olalım. Ekmek yapmaya ve mücadeleye devam! Milano'dan sevgiler.

You Might Also Like:
bottom of page