top of page

Yurtdışında Hayat Kurmak İsteyenlere Tavsiyeler


Hayatınız boyunca bir yere ait hissedebildiniz mi kendinizi? Ben hissedemedim, hissedemiyorum, her yere ve hiç bir yere aitim. O yüzden, duygusal olarak bazen çok yorulsam da, hayatımı sıfırlayıp yepyeni bir noktadan başlamak beni korkutmuyor. Ya da daha dürüst olmam gerekirse, tabii ki korkutuyor ama bu korku geri çekilmemi, olduğum yere kök salmamı sağlayacak kadar büyük değil. Bu, hayatımı 3. sıfırlayışım ve biliyorum ki son olmayacak. Kendimi tanıyorum çünkü. Sonsuz düzenimi daha kurmadım, şu anda hayatımın Milano'daki bu teraslı evde inanılmaz bir French bulldogla yaşadığım, ünlü birine asistanlık yaptığım dönemi. Bir gün bu iş biticek, bir gün Fiona bana veda edicek ve bu ev bir gün kutulara sığdırılacak, boş kalıcak ve ben maceraya başka bir yerde devam edicem.

Şehir değiştirmek bile zor bir kararken, yaşadığınız ülkeyi değiştirmek tahmin edersiniz ki daha kolay değil. Eski hayatınızla, sabah kalktığınızdan itibaren yaptığınız alışkanlıklarla, yaşadığınız evle, rutininizdeki insanlarla vedalaşmak, yepyeni alışkanlıklar, yepyeni bir kültür, yepyeni bir ev ve yepyeni insanlara doğru gitmek. İki yönlü bir zorluk.

Milano'ya ilk 19 yaşında taşınmamla, 32 yaşında geri dönmem arasında çok büyük farklılıklar var. 2. taşındığımda şehri biliyor, birçok insan tanıyordum, senelerin verdiği tecrübeyle bolca gezmiş artık yurtdışında kendimi yabancı hissetme duygusunu aşmıştım. Ama 19 yaşımın ilk taşınma ayları çok sancılı olmuştu. Sanki Milano'ya gelmiş, her şeyden kopmuş ve asla geri dönemeyecek gibi hissediyordum. Oysa ki o 5 sene ne de hızlı geçti, hatta üzerine 9 sene daha bile geçti ki ben hiç bir şey anlamadım. Bu konuda tecrübeli sayıcam izninizle kendimi ve yurtdışına yeni taşınan veya taşınmak isteyen insanlara kendi anılarımla alıntılayarak küçük tavsiyeler vericem. Umarım işinize yarar.

Asla Türkiye'ye dönemeyecekmiş gibi hissedip kendinizi duygusal olarak daha da yormayın:

Bu an verdiğiniz bu taşınma kararı, yeni bir ülkede yapmış olduğunuz başlangıç sonsuz değil. Hayatta her an her şey değişebilir. İstediğiniz zaman ülkenize, şehrinize dönebilirsiniz. Bunu sürgün mantığıyla değil, size sunulmuş 'hayatta çok nadir başınıza gelebilecek bir tecrübe' olarak yaşayın. Özellikle yurtdışına öğrenci olarak gelen, yaşı 18-19 yaşındaki arkadaşlarım inanılmaz 'homesick' geçiriyorlar ilk aylarını. Oysa o üniversite yılları o kadar hızlı geçiyor ki, bir bakmışsınız ülkenize geri dönme zamanı gelmiş. Ağlayarak, sadece Türk arkadaşlarla görüşerek, yaşadığınız ülkenin dilini ve kültürünü öğrenmeden dönmeyin. Aileniz büyük bir fedakarlık yapıp bu dolar, euro kurlarında sizi buralara gönderdilerse, bunu dibine kadar değerlendirin.

Sadece Türklerle görüşmeyin:

Bu yapabileceğiniz en büyük hata olur. Eğer okumak ya da çalışmak için yeni bir ülkede yeni bir başlangıç yaptıysanız zaten en zor adımı attınız. Şimdi korkup, çekinip kendinizi Türklerin arasına atma sırası değil. Bu, başlangıç olarak size güç ve güven vericek olsa da, adaptasyon sürecinizi inanılmaz zorlaştırıp uzun vadede ordaki mutluluğunuzu olumsuz etkilicek. Kısa vadeli düşünmeyin, siz oraya yaşamaya gittiniz, sadece Türklerle görüşücekseniz o zaman Türkiye'de kalıp arkadaşlarınızı 80 milyon arasından seçebilirdiniz. Tabii ki Türk arkadaşlarınız olucak ama tüm çevreniz onlardan oluşmamalı. İtalya'ya ilk geldiğimde, lise arkadaşlarımdan 20-30 kadarı daha buraya gelmişti. Bir kısmı tamamen kendi aralarında rakı geceleri, altın günleri yaptılar, birbirleriyle yaşadılar, her fırsatta Türkiye'ye döndüler. Bunları yapanlar ne doğru düzgün İtalyanca öğrenebildi, ne yaşadıkları yeri gezip tanıdılar ne de İtalyan kültürünü öğrendiler. Milano'da küçük bir Nişantaşı yaşayıp geri döndüler. Bir diğer kısmı efsane İtalyanca öğrendiler, bir çok farklı kültürden arkadaş yaptılar, inanılmaz bir tecrübe yaşayıp ya burda kaldılar ya da bambaşka insanlar olarak Türkiye'ye döndüler.

Yaşadığınız ülkenin dilini öğrenin:

Eğer amacınız oraya gerçekten adapte olmaksa, bunu oranın dilini öğrenmeden yapamazsınız. Sadece İngilizce konuşmakla aitlik hissedemezsiniz. Yaşadığınız ülkenin dili ne kadar zor olursa olsun, en azından ilk sene kesinlikle kursa gidin, çok yanlış yapsanız bile kendinizi konuşmaya zorlayın. Bir yerin dilini öğrenmeden kültürünü tam olarak anlayamazsınız veya yerlilerle çok derin arkadaşlıklar kuramazsınız. Kendinizden düşünün, Türkiye'deki arkadaş grubunuza yabancı biri girse, kaç dakika arkadaşlarınızla İngilizce konuşarak muhabbete devam ediyorsunuz? Belli bir süre sonra herkes kendi anadiline geri döner. Türklerle espri anlayışımız daha çok uyuyor diyerek, yabancılarla değil Türklerle takılma sebebimiz de bu, insanların espri anlayışını anlamak için dillerini, günlük hayatta kullandıkları sözcükleri anlamalısınız. Dili anlayınca, haberleri ve gündelik olayları da takip edip onların neye, nasıl tepki verdiğini öğrenebilirsiniz. Kabul ediyorum, yeni bir dil öğrenmek belli bir yaştan sonra gerçekten zor. Kolaylaştırmanın belli kuralları var: Dil kursuna yazılın, yerlilerle arkadaşlık yapın, onlarla İngilizce konuşmak yerine onların dilini konuşun, yanlış yaptığınızda sizi düzeltmelerini söyleyin, evde her daim televizyonu açık bırakın. Ama en kolay yolu, bir yerliyle sevgili olmak:) Garanti ediyorum 1 senede şakır şakır konuşucaksınız.

Ezik olmayın:

Çok saçma bir cümle gibi de dursa tam olarak söylemek istediğim şeyi bir tek bu ifade ediyor. Ezik olmayın. Özellikle Avrupa'da yaşıyorsanız, size kendinizi kötü veya eksik hissettirmelerine izin vermeyin. Eğer gittiğiniz ülkenin kurallarına uyan, düzgün bir insansanız, başınızı dik tutun, ezik durursanız dışlayan çok olur. Kendinize güvenin. Onlar, doğdukları ülkede, doğuştan bildikleri bir dili konuşurken, comfort zonelarında yaşarken, siz cesaretinizi topladınız, bambaşka bir yerde yeni bir yaşam kuruyorsunuz. Bence onlardan üstünsünüz. Tabii ki burnu havada olmayın ama değerinizi bilin ve bunu bildiğinizi insanlara hissettirin. Italya'da bana daha ırkçılık yapan kimse olmadı ama olsaydı da onlara hadlerini kibarca bildirirdim. Vergisini veren, yaşadığı kültüre uyum sağlamış, onların dilini konuşabilen düzgün bir insanım, yiyorsa yapsınlar:) Hatta kimi yerde kendimi daha bile üstün hissediyorum, İtalyanca bir yanlış yaptığımda gülüp dalga geçen birine şu cümleyi kuruyorum 'Sen herhangi bir dili, benim İtalyanca'yı konuştuğum kadar iyi konuştuğun gün ancak benle dalga geçebilirsin.' O saniye susuyor.

Girişken olun:

En büyük cesareti zaten pasaport kuyruğuna elinizde yeni ülkenize gidecek biletle girdiğinizde gösterdiniz. En zor adım oydu. Onu atanın yapamayacağı şey yok. Girişken ve sosyal olun. Spor salonuna yazılın, mahallenizdeki insanlara gülümseyin, her gün gördüklerinize selam verin. Bunlar 'aitlik' hissinizi güçlendirecek olan küçük şeyler. Kuaföre gidip saç boyatmak ya da kestirmek için Türkiye'ye dönmeyi beklemeyin. Artık sizin yeni yaşam alanınız orası, tüm bu küçük 'aitlik' detaylarını orda oluşturmalısınız. Spor salonu önemli çünkü bu bir alışkanlık ve her gittiğinizde kendinizi tanıdık yüzlerle güvende hissedeceğiniz bir alan. Hiç arkadaşınız yoksa Meetup isimli uygulamayı indirin. Bu Tinder'ın arkadaş bulmak için olan versiyonu. Bir sürü organizasyon var, sizin gibi kimseyi tanımayan, arkadaşı olmayan veya yeni insanlarla tanışmak isteyenler geliyor. Kaynaşma süreniz 5 dakika. Bir köşeye çekilip alışmayı beklemeyin, kontrolü elinize alın.

Benim kendi tecrübelerimden öğrendiğim en etkili alışma yöntemleri bunlar. Biliyorum kolay değil ama sonu güzel olan ne kolay ki?

You Might Also Like:
bottom of page