top of page

Bazı İlişkileri Dinlemeye Tahammülüm Kalmadı: 300 Defa Ayrılan Arkadaş


Eskiden daha sabırlıydım sanırım. Ya da tahammüllü demek daha doğru olur. Arkadaşlarımın saatler süren yakınmalarını, dertleşmelerini anlayış ve sabırla dinler, cesaret verici konuşmalar yapar, nasıl olduklarını kontrol etmek için arar ve ilgilenirdim. Bir süredir dinleyebildiğim insan sayısı çok azaldı. Gerçekten yakınmak değil de kafa kafaya verip bir çözüm bulmak isteyen, aklı başında bulduğum insanları dinleyebiliyorum. Diğerleri konuşurken gözlerim açık uyuyabilme yeteneği geliştirdim. Hatta buna yetenek değil de süpergüç bile diyebiliriz. Saçma bulduğum bir şeyi dinlerken bir yandan ilgili gözüküp diğer yandan beynimi kapatabiliyorum.

Bence 20li yaşlarda sürekli ayrılıp barışmak, her ayrılıkta kız arkadaşlara bu sefer kesin bitti diye ağlamak, girl power yaparak kız arkadaşlarla eski sevgiliye saydırmak, sonra da üç gün sonra barışmak ve bu kısır döngünün iki haftada bir tekrarlanması kabul görebilirdi. 30 ve sonrası bile demiyorum 27-28'de insan artık bu saçmalığı yapmayacak evreye gelmiş, mantığı bir yerde duygularını yönetebilir olmalı. Yani bilmelisin ki ne kadar sevsen de, sürekli ayrılıp barıştığın ilişkiden hayır gelmez, bu bir zaman kaybıdır ve ne seni ne karşındaki insanı mutlu edecek bir ilişki türü değildir.

Yine sevdiğim bir kız arkadaş örneğinden gidicez, kendisinin zaten yüzüne de söylediğim için (ha bir de kendisi İtalyan olup bu yazıyı asla okumayacağı için hehehe) rahat rahat yazabilirim. Bu pek sevdiğim kız arkadaşımın 2.5 senelik bir sevgilisi var, kız 29 çocuk da 30 yaşında şu anda. İlişkinin başlarında ilk ayrılıp arkadaşım hüngür hüngür ağladığında oturup saatlerce dinlemiştim. Çocuk aşırı derecede aşağılık kompleksi olan bir genç, kızın kendisini geliştirmesi, master yapması falan ona kendini inanılmaz eksik hissettiriyor. Bir insanın kendini geliştirmesini asla okula bağlamam, bunun birçok yolu var, çok okuyan çok daha üstün bir insandır diyemem. Ki okumaya inanılmaz önem veren bir insanım, şimdiden birkaç yıl sonra yapacağım 2. masterım için araştırmalara geçtim bile. Kimi erkek, kendine güvenen erkek yani, yanındaki kadının da yaptıklarıyla gurur duyar ama içten içe kendiyle ilgili problemi olan erkeklerse kadının gelişmesini, kendini eksik hissettirdiği için istemez. Master için bol bol kavga ettiler zaten, kızın dersleriyle ilgilenmesi, grup çalışmalarında 6 kişilik gruplarında bir erkek olması, çalışma hayatına girmek istemesi ve o çalışma hayatında da erkeklerin olması...Kısacası o master bu kızımızın burnundan geldi. Yine bu dönem içinde birkaç defa daha ayrılıp barıştılar. Tez sunum günümüzü de kızın burnundan getirdi. Herkesten uzak bir yerde tek başına sigara içti, bir kez sevgilisinin yanında olmadı, onun arkadaşlarıyla konuşmaya çalışmadı, her şeyi geçtim bir kez bile gülümsemedi. Bu arada bu kompleksli çocuk da İtalyan, yanlış anlaşılma olmasın. Benim açımdan bu ilişki hastalıklı ve insanı asla mutlu etmeyecek bir tür olduğundan, her ayrılıklarında (asla sesli dile getirmesem de) arkadaşım adına sevindim ama o her defasında bir daha asla dönmücem demesine rağmen, 2 hafta sonra barıştı. Tabii ki barışılsın, aşk kolay bulunan bir şey değil ama sorunlarını çözmediysen, önceki kavganı ettiğin şartlar değişmediyse barışmanın hiç bir anlamı yok. Barışmak için önce sorunlarını çözmen lazım ki aynı problemler yine önüne gelmesin. O iki haftalık ayrılığın verdiği özlem ve aşkla her defasında barışıp her defasında bir süre sonra yine aynı şiddette kavga ettiler ki benim için şaşırtıcı değildi. Dediğim gibi, sorunları çözmemişlerdi ki zaten...

Saçmalıklar bununla kalmadı tabii ki. Benim çok sakin bir kız grubum vardı, gerçekten efendi, doğru düzgün kızlar. Benim seyahat etmem onları da gaza getirdi. Böylece ben Provence planımı ortaya attım. Yani 4 kız Provence'te lavanta tarlalarına gidicez, bolca fotoğraf çekicez, küçük Fransız köylerini dolaşıcaz, en fazla şarap içicez. Bu plan beyimiz tarafından İbiza tatil planı muamelesi gördü, bizim kız gelemedi. Bir sonraki tatilimize de, yine çok sakin bir yerdi, gizlice bilet aldı, çocuğu sonradan ikna etmeye çalıştı, tabii ki kıyametler koptu, o zaman ben de erkek arkadaşlarımla Madrid'e giderim dedi, hakikaten de gitti. Ne gerek var ki böyle 'Sen onu yaparsan o zaman ben de bunu yaparım.' tehditlerine? Zamanında kendim de maalesef ki böyle kompleks dolu, kavga dolu bir ilişki yaşadığım için onları görmek bile travmalarımı tetikliyor, duymak bile istemiyordum. Nitekim 300. ayrılışlarında beni sanki çok skandal bir haber vermek için arayan arkadaşıma 'Nasılsa iki haftaya barışıcaksınız, bana anlatmasan olur mu?' dedim. Dayanamayıp birkaç gün sonra yine anlatmak için aradı, ben de dayanamayıp özetle ona hastalıklı bir ilişki içersinde olduğunu, bugün üzülmeyi göze alamadığı için uzun vadede mutsuz olacağını söyledim. Ay bundan sonra illa bana aynı derdi yüz defa anlatıcaksa insanlar, bilsinler ki her ayrıldıklarında benden bolca 'Ay evet şekerim, valla seni haketmiyor, cidden en iyilerine layıksın.' her barıştıklarında da 'Ay çok sevindim ya, zaten çok yakışıyordunuz.' tarzı duymak istedikleri tepkileri alamayacaklar. Ben ki 31 yaşımdan sonra kendi ilişkilerim üzerine bu kadar konuşup kafa patlatmıyorum. Olmuyorsa olmuyordur diyip kendi hayatıma, gezmeme, masterıma, sporuma, işime bakıyorum. Kendi derdini bu kadar düşünmeyen biri neden başkasını düşünsün?

Sonuç olarak, kadınlar üçe ayrılır: 300 defa ayrılıp barışanlar, 300 defa ayrılıp barışan arkadaşlarına girl power yapanlar, 300 defa ayrılıp barışan arkadaşlarını dinler gibi yapıp gözleri açık uyuyanlar. Siz hangi gruptansınız?

You Might Also Like:
bottom of page