İlk yazıda, 2005 senesindeki ilk yurtdışına taşınma maceramdaki adaptasyon sorunlarımdan ve bunlarla nasıl baş ettiğimden bahsetmiştim.Yazının ilk bölümü için: tık tık. Bu yazımdaysa biraz aileden uzak olmanın duygusal yönünden bahsetmek istiyorum.
Milano'ya alışmış, bolca arkadaş edinmiş, yavaştan da derslere konsantre olmayı başarmıştım. Yılda iki kez İstanbul'a dönüyordum. İki hafta Noel tatilinde, bir ay da yaz tatilinde. O zamanlar uçak biletleri bugünkü kadar uygun fiyatlı veya kampanyalı değildi. Uçakla iki buçuk saat mesafe olsa da baya masraflıydı. Gerçi şimdi de İstanbul'a yılda iki defa dönüyorum aslında, yani düğün dernek işlerini saymazsak, çünkü boş zamanlarımda yeni ülkeler ve şehirler keşfetmeyi tercih ediyorum. O zamanlar whatssapp yok tabii, facebook ben ordayken açılmış ama Türkiye'de hala çok kullanılmıyor, iletişimi msn ve skype üzerinden yapıyorduk. Şu andaki gibi aileniz veya arkadaşlarınızla 7/24 bu kadar kolay iletişim şansı yoktu. Yıllardır görmediğiniz ilkokul arkadaşınızın bile günlük ne yaptığını bildiğiniz bu yıllarda teknoloji sayesinde insanlardan çok kopmuyorsunuz yani. Hatta ben bazen aynı şehirde yaşadığım arkadaşlarımdan çok başka ülkelerdeki arkadaşlarımla daha sık görüşüyormuş gibi hissediyorum.
Neyse ne diyorduk, iletişim o zamanlar o kadar kolay değildi. Benim ailem de prensip olarak kötü haberleri uzaktaki insanlara söylemez. Nasılsa yapabileceğiniz bir şey yok diyerek bizi üzmemek için birçok kötü olayı yurtdışında yaşayan kardeşimden ve benden sakladılar. Her İstanbul'a döndüğümüzde en az bir kötü haberle karşılaştık. Ya sevdiğimiz bir akrabamızın ölümü, ya annem veya babamın geçirdiği bir rahatsızlık, ya anneannemin ameliyatı ya da aile köpeğimiz Astro'nun ölümü. Bir yandan bizi üzmemek için kötü haberleri vermemeleri çok düşünceliyken diğer yandan sürekli içimizde bir huzursuzluk oluyordu. Acaba herkes hayatta mı? Acaba herkes sağlıklı mı? Annemin sesi normalden biraz daha az neşeli gelse hemen paranoya yapıyor, teker teker herkes iyi mi diye soruyorduk. Uçaktan inip de annem bizi arabayla eve götürürken sorardık, anlat hadi neler oldu. Açıkçası şu an bile karar veremiyorum, her şeyin haberini olduğu anda almak mı yoksa onların yanına ulaşınca öğrenmek mi? Bir yandan gerçekten de yapabileceğiniz hiçbir şey yok, kilometrelerce uzakta tek başınıza kafayı yiyeceksiniz, uçağa atlayıp gitseniz bile inanılmaz kötü bir yolculuk geçicek, o saatler geçmek bilmeyecek. Öbür taraftan sürekli 'Acaba şu anda kötü bir şeyler mi oluyor?' paranoyası ile yaşayacaksınız. Hangisi daha kötü ben seçemedim.
Eskiden aileden uzakta olmak daha zordu, şimdi iletişim araçları daha çok gelişti diyorum ya, acaba sadece bundan mı kaynaklanıyor uzakta olmaktan dolayı acı çekmemem? Yoksa aynı zamanda ben büyüdüm, daha dayanıklı bir insan oldum ondan mı zorlanmadım bu sefer bilemiyorum. Ki koskoca bir ana kuzusuyumdur. Her sabah saat 8'de annemi ararım, bir yandan hazırlanırken bir yandan günlük sohbetimizi ederiz, akşamları iş dönüşü maaile FaceTime yaparız, yani aslında baya birbirimize düşkünüz, uzak da olsak asla iletişimi koparmıyoruz. Ben çok gitmesem de onlar sık sık bana geliyorlar. Kardeşimle mesafemiz 1.5 saat uçakla, arada haftasonları o bana geliyor. Annem deseniz üç ayda bir önce bana, sonra kardeşime geçiyor, babam iş seyahatleriyle birleştirip geliyor. Bir de Fiona var tabii, can yoldaşı, en büyük destek, dört ayaklı çekirdek aile üyesi. Kendinize güveniyorsanız, kedi veya köpek alın bence. Bu karantina dönemini atlatmamın en büyük sebebi onun varlığıydı. Bir ara, sınırlar kapandığında, ailemi bir sene boyunca hiç göremeyecek gibi hissettiğim bir süre olmuştu, şimdi biraz umudum var ama o sıra çok ciddi acı çekmiştim. Yine orda da en büyük desteğim Fiona'ydı.
Eskiden de, şu anda da en çok zorlayan konu bu, ya onlara bir şey olursa ve ben yanlarında olamazsam? Ama mantıklı düşününce, onların yanında olsam da onların başına elbet bir gün bir şey gelicek, bunu kontrol etme veya engelleme şansım olsa, bir saniye diplerinden ayırmazdım, ama yok işte. Sizin de yok, kendiniz için yeni bir hayat yaratırken yapmanız gereken fedakarlıklardan biri de bu maalesef. Yine de onlara sevgimizi göstermek veya onların varlıklarını yanımızda hissetmek için illa fiziksel olarak yakın olmaya, yalnız kalmamak için illa sevdiğimiz insanlarla aynı evde, aynı şehirde yaşamaya gerek yok. Şu dünyanın herhangi bir noktasında, sizi seven ve sizi düşünen birilerinin var olduğunu bilen hiç bir kimse yalnız değildir.