Covide yakalandığımı anlattığım birinci yazım resmen peynir ekmek gibi okundu. Daha ilk 24 saatte 832 kişiye ulaşan bu yazım pek bir tutunca ikincisinin çekilmemesi imkansızdı:) Şimdi sırada, yaşadığım semptomların detaylı anlatımı var, c vitamininizi kapın gelin anacım, başlıyoruz.
Ben tahminimce ilk semptomumu virüsü kapmanın 2. ya da 3. gününde yaşadım. İnanılmaz bir boğaz ağrısıyla başladı ama seyahat esnasında o kadar soğuk yemiştim ki covide bağlayamadım. Pazar günü yaptığımız araba yolculuğunda ayaklarım buz kesmişti, pazartesiden itibaren çalıştığımız salonda da ısıtıcı yoktu ve iki büyük kapısı sürekli açıp kapanıyordu. Tıpkı Defne Samyeli'nin açıklaması gibi 'Konduramadım.'
Dördüncü gün itibariyle biraz ateşim vardı. Ben normalde hiç ateşli bir bağyan değilimdir, 35.7lerde seyreder, öyle de soğuk nalet bir insanım. O yüzden ateşim önce 37lere çıkıp hafif 38lerde bir tur atınca, noluyoruz dedim ve kendimi karantinaya aldım. Birkaç gün ortalama 37.7lerde kaldıktan sonra ateşim geldiği gibi gitti. Ancak bende öyle bir takıntı oldu ki, sürekli termometreyle ateşimi ölçüyorum, hatta hızımı alamayıp alışkanlıktan Fiona'nın da ateşini ölçer oldum. Çok zeki bir kız çocuğu olmadığı için anlamaya çalışmıyor, koltuk altına yerleştirdiğim termometreyle sakince bekleyip öyle salak salak yüzüme bakıyor.
Beşinci günün şafağında (doğuya bakın demicem tabii ki), burnum tamamen kapalıydı ve ben koku ve tat alamıyordum. Ağzıma çikolata tıktım, yok hayır, sabundan farkı yok, koluma parfümler sıktım, asla koku alamıyorum, ilk anda var gibi ama 3 saniye sonra yok. Çok büyük bir panik yaşadım, annemi arayıp 'Koku alamıyorum anne.' diye ağlamaya başladım. Kıyamam kadın ne yapsın oralardan, onu da gereksiz üzdüm ama gerçekten inanılmaz bir panik içersindeydim. Aranızda klostrofobisi olan var mı bilmiyorum ama benim var, birisi şakayla (o birisi genelde kardeşim olur) yüzümü yastıkla falan kapadığında yaşadığım inanılmaz paniğin aynısını yaşadım. (Böyle şakalar da olmaz olsun, hiç komik değil.) Koku ve tat alamama çok şükür sadece iki gün kadar sürdü, bazı insanların iyileştikten sonra bile aylarca alamadığı oluyormuş, o yüzden binlerce kez şükrediyorum. Yalnız koku alamadığım iki gün, bunun pozitif yanını da keşfetmeyi başardım. Fiona yanımda pıt pıt gaz çıkarıyordu, normalde o her bunu yaptığında bayılacak gibi olup pencereye koşan ben, bu sefer nasılsa koku alamıyorum diye 'Çen gaç mı çıkardın çen' diyip hiç umursamadan kızıma sarılmaya devam edebiliyordum. Keşke koku duyumu sadece Fiona'nın attığı gaz bombalarına karşı ölene dek kaybetsem.
Aynı günlerde hafif hafif öksürükler başladı, şu anda üzerinde tam 18 gün geçtiğini tahmin etsem de bu öksürükler peşimi bırakmadı. Ama en illallah ettiren semptomlar başkalarıydı: Sırt ağrısı, baş ağrısı ve yorgunluk. Bu üç silahşörler deyim yerindeyse beni perişan etti. Hadi sırt ağrısını geçtim, onu masa başı çalışan herkes çekiyordur da o baş ağrısı neydi öyle? Sadece onun için ilaç kullandım diyebilirim ve ona rağmen geçmek bilmiyordu. Sanırım migren böyle bir şey.
Yorgunluğa apayrı bir paragraf ayırmak isterim. Bahsettiğim asla normal bir yorgunluk değil. Allah'ım anneme saygısızlık mı ettim de beni taş ettin denilecek cinsten bir yorgunluk. Gerçekten kendini yerinden kaldırılamaz ağır bir taş gibi hissettiğim 3-4 gün oldu. 3 saat çalışıyorsam, 3 saat de kesinlikle uyuyup dinleme ihtiyacı hissediyordum ama o üç saat sonunda kurduğum alarm çalarken kendimi yatakta doğrultacak gücü kendimde bulamıyordum. Evin içinde yürürken bir insan yorulur mu? Ya da bacakları ağrımaya başlar mı? Meğersem yaşlılık da böyle bir şeymiş dostlarım.
Şu anda çok hafif bir öksürük dışında bir şeyim kalmadı. Baş ağrısı bazen akşamları geliyor ama ilaç alınca bu sefer şükürler olsun ki gidiyor. En büyük korkum, nefes alamamaktı, kendi kendime 'Ya bir anda evde nefes alamamaya başlarsam, bana yardım edebilecek kimse yok, ya ölürsem.' diye düşünüp panik yaşıyordum. O en kabus semptomu yaşamadığım için çok mutluyum. Ne diyeyim, bunla bana geçmiş olsun.