top of page

Bir Zamanlar Asmalı


Dün akşam biraz nostalji yapıp Duman açtım. Tabii ki açtığım ilk şarkı 'Senden daha güzel'di. Bir anda eski günlere ışınlandım. Gençliğimin belki de en güzel zamanlarına, Asmalımescit'e, sanki saat sabah 5'ti, ben bütün Asmalımescit mekanlarını gezdikten sonra kendimi Yan'da bulmuş, arkadaşlarımla zıplaya zıplaya dans ediyormuşum gibi, sonra Roxy'e geçicekmiş, geceyi yani aslında sabahı Cihangir'de börek yiyerek bitiricekmiş gibi...


Şimdiki gençler adına biraz üzülüyorum, Asmalı'nın Asmalı olduğunu göremediler. İstanbul'un belki de en güzel semti Taksim'i saç ektirmeye gelmiş Araplar'ın sardığı zamandan öncesini bilmiyorlar. Sabaha karşı, iki kız Asmalı'dan Akm'ye güvenle yürüyüp Bostancı minibüslerinde uyuya uyuya eve dönmek şu anda ütopik geliyor onlara. Oysa öyle zamanlar oldu ve biz yaşadık...


Sene 2011, üniversiteden yeni mezun olup İstanbul'a gelip işe başlamıştım. Şimdi Milano'dan İstanbul'a o geri dönüşü yaptığıma zaman zaman pişman olsam da, o döndüğüm ilk 3 sene o kadar çok eğlendim, o kadar çok çılgınlık yaptım ve Asmalı bunların hepsine şahit oldu ki, sadece o ilk 3 sene için pişman değilim Milano'yu bıraktığıma. Pazartesiden cumaya deli gibi çalışırdım, cumartesi sabahları Taksim Cervantes'te İspanyolca dersim vardı, dersten eve dönüp hemen uyurdum. Akşam üzeri 19.00 gibi uyanır, evde bangır bangır müzik açıp cumartesi gecesine hazırlanırdım. Bütün hafta beklediğim tek akşam. Yaş 25, 26, daha hiç bir arkadaşım evlenip çoluk çocuğa karışmamış, hepimizin aklının bir karış havada olduğu zamanlar. 20-20.30 gibi korsan taksim beni almaya gelirdi. O zamanlar Bahçeşehir'de oturuyordum ve cumartesi iki defa Taksim'e gidip geliyordum, bakın bu da başka bir çılgınlık. Geceye ya Parantez'de başlardık ya da önce rakı masasına otururduk. Sonra başlardık mekan mekan gezmeye. Kapanana kadar en sevdiğim mekan Lebnon'du, akşam yemeğinden sonra masalar kalkar herkes tepine tepine dans ederdi. Hardal vardı mesela, en sevdiğim şey alt katta sokağa bakan balkondan ayaklarımızı sallandırarak oturup gelen geçeni izlemekti. Tektekçinin ilk açıldığı zamanı hatırlayanınız var mı? Küçücük daracık bir dükkandı, sonradan yanındaki her mekanı alsa da ben o ilk açıldığı zamanı hatırlıyorum. Bir defasında 5 kız gitmiş, her shotta birimiz kredi kartımızı çıkarıyorduk, 6. shot barmenden. O gece herkes blackout. Zaten Tektekçi'ye asla gecenin başında gitmezdik, yoksa o gece çok erken biterdi.


6. shotları hazırlayan barmen, haftaya mekanım açılıcak bu akşam burdaki son akşam kesin uğrayın dedikten sonra Asmalı'daki en uğrak yerimiz Babylon'un tam karşısındaki Catch isimli küçücük bir mekan olmuştu. Her haftasonu aynı insanlar. Artık evden çıkarken hiçbir arkadaşıma haber bile vermeden direkt Catch'e gidiyordum, zaten sevdiğim tüm insanlar orda oluyordu. Tüm çalışanlarla arkadaş olmuştuk, tüm müdavimler ordaydık, her cumartesi aynı insanlar mekanı açıyor, mekanın sahipleri ve çalışanlarıyla beraber temizliğe katılıyor, ordan soluğu Roxy veya Yan'da alıyorduk. Yaklaşık 4 ay giden bu Catch maceramız mekanın batmasıyla bitti maalesef. Bütün maaşımızı harcadığımız bu mekanı nasıl ayakta tutamadık inanın hiçbir fikrim yok:)


Sonra Bird maceram başladı. Yine ufacık bir mekan, yine müdavimcilik. Ben çok severim sürekli aynı yere gitmeyi, kapıdaki güvenlikten tutun da içerdeki her çalışanı tanımayı, özel ilgi görmeyi. Yurtdışına gidip yeni mekanlar denemeyi ne kadar seviyorsam İstanbul'da tam tersi, bir iki mekana takar oranın müdavimlerinden sayılmayı, ismimin, en sevdiğim içkinin bilinmesini, herhangi bir olay çıktığında korunmayı. Her geceyi B52'yle kapatırdık Bird'de, içinde Baileys olan, üzerini ateşle yaktığınız bir shot, o ateş alev alev yanarken pipetle tek seferde içerdik içimiz yana yana.


Geceyi bitirmeye bir türlü kıyamazdık, Asmalı'dan sallana sallana yürür Yan veya Roxy'e geçerdik. Sabaha karşı ışıklar yandığında üzülürdük, şimdi düşününce nasıl bir enerjimiz varmış. Sonra aç kurtlar gibi kıymalı börek yemeğe giderdik. Ordan sonra ya Gizem'in evine karşıya geçerdim ya da her zamanki korsan taksim gelir beni alır eve bırakırdı. Gizem'in evine gittiysek pazar kahvaltımızı (artık kahvaltı denirse) Maria'nın bahçesindeki açık büfede yapar, önceki akşam yaptığımız rezilliklerden hem çok utanır hem de kahkahalarla gülerdik. Ben her pazar tövbe ederdim, artık cumartesileri çıkmıcam çok rezil oluyorum derdim, Gizem bana hak verirdi, sonra yine cumartesi gecesi, yine aynı şeyler... Ya da dediğim gibi korsan taksimle eve döner, kahvaltıya oturmuş annem ve babama gözükmeden odama doğru koşardım.


Uzun zamandır uğramadım Taksim'e, Asmalımescit'e. Bir defasında gittiğimde çok üzülmüştüm. Masalar kalkmış, mekanlar kapanmış, güzel Türk gençleri yerini Araplara bırakmış, Türkçe tabelalar gitmiş her yer Arap alfabeli yazılarla dolmuş. Biten sadece Asmalı değil de gençliğim gibi gelmişti bana. O günler çok geride kaldı, ne Asmalı Asmalı, ne bende o eski enerji var. Artık gece 1 oldu mu eve dönüp Fiona'ya sarılıp uyumaktan başka bir şey istemiyorum. Hayrete düşüyorum eski enerjimi düşündükçe. Bir yandan da çok şanslı sayıyorum kendimi, İstanbul'un en güzel semtinin en güzel, en özgür günlerini en güzel yaşlarımda yaşadım. Zaman zaman aklıma geliyor, şimdi her şey o kadar farklı ki... O en çılgın günleri paylaştığımız insanların bir çoğu evlendi, bir kısmı anne-baba oldu, aşık olduğumuz insanların bambaşka hayatları var ve Asmalı artık bir ghost town...


Kimseyi görmedim ben

Senden daha güzel

Kimseyi tanımadım ben

Senden daha özel


O güzel gençlik yıllarımı paylaştığım her mekana, her insana tek tek teşekkür ederim. En güzel anılarımdasınız. Hepiniz...

Comments


You Might Also Like:
bottom of page