Covid sonrası 2. yurtdışı seyahatime hoş geldiniz! Ve bu destinasyonun da seçilmesinde aslında covid etkisi var. Şöyle ki, İtalya hala Türkiye'den turist kabul etmiyor. Anacığımı görebilmem için ya benim Türkiye'ye gitmem gerekli, ve hala 14 günlük karantina kalkmadı Türkiye dönüşü, ya da onu alan bir ülkede buluşabiliriz. Biz de dedik ki, uzun zamandır yeni şehir keşfi yapmadık, neden bir haftasonu bir yerlerde buluşmuyoruz. Böylece nerde buluşabiliriz diyerek araştırmaya başladım. İş saatleriyle ucuz uçak saatlerini buluşturmak bildiğiniz gibi tam bir işkence. Aslında buraya taşındığımdan beri, İtalya - İsviçre trenlerine göz koymuştum ama bir türlü denk gelmemişti. Milano'dan Cenevre'ye giden ve 4 saat süren bir tren vardı, bu yolculuğu hep yapmak istiyordum ve işte artık zamanı gelmişti. Böylece Cenevre seyahatimize karar verildi. Annem ve Göksu öncesinde Amsterdam'da olucaklardı, ordan hepimiz Cenevre'de buluşup hem özlem gidericek hem de yeni şehir keşfedicektik. Nasıl fikir ama? Bizce süperdi, bizce harikaydı ve biletler alındı!
Tren seyahatlerine bayılıyorum! 3 saat öncesinden binbir zahmetle havaalanına gitmek yok, hop şehrin merkezinden kalkıyor, kontroller yok, hop şehir merkezine iniyor, bavul bekleme yok. Harika manzaralar izleye izleye gitmek de bonusu. Hele hele İsviçre treninde. İstasyondan çayımı, kahvaltımı aldım, koltuğuma atladım ve yolculuk başladı. Bu arada trende sadece bilet ve aşı kontrolü var, ne pasaporta baktılar ne de doldurulması gereken formlara.
Cenevre'ye vardım, annemler de aşağı yukarı aynı saatlerde gelmişlerdi ve yürüyerek airbnb evimize geldim. Kapıda bir de ne göreyim!
Canlarım benim! O kadar özlemişim ki...Bu arada airbnb evimizden aşırı memnun kaldım. İşletmesi Hotel Central. İnanılmaz merkezi, herşey dibimizdeydi. 3 çift kişilik yataklı koskocaman odalar, büyük bir salon, mutfak, 2 banyo. Linkini buraya bırakıyorum, Cenevre'ye kalabalık giderseniz aklınızda olsun.
Herkes odasını seçip eşyalarını yerleştirdikten sonra, öğle yemeğine geçtik. Seçtiğimiz mekanla evimiz arası 2 dakika mesafe ve restoran inanılmazdı, kesinlikle öneririm: Brasserie Lipp Geneve
Özellikle bir ilik yemişiz, anlatamam.
Bu dört dörtlük öğle yemeğinden sonra yürüyerek şehri keşfetmeye başladık. İlk durak old town.
Cenevre'de görülmesi gereken turistik noktalar:
- Pierre Katedrali
- Bourg de Four meydanı
- Rhone Caddesi
- Jardin Anglais
- Sanat ve Tarih Müzesi
- Jet D'Eau
- Bains Des Pasquis
- Brunswick Anıtı
- Les Grottes
Bunlardan en beğendiklerimi, size yazının devamında anlatıcam.
Tatilimizin ilk günü hafif yağmurluydu, çok yemiştik ve yürümeye ihtiyacımız vardı. Biz de Bains Des Pasquis'e doğru uzun bir yürüyüş yaptık. Cenevre'ye yazın gelirseniz bu göl kenarındaki plajda yüzebilirsiniz.
Bu arada şehrin neresine giderseniz gidin, her yerde sizi Jet D'Eau fıskıyesi selamlıyor. Dünyanın en yüksek fıskiyesi sağolsun bol bol Melih Gökçek'i andım, bir süre sonra Fışkiyeyi kim kırdı esprilerim artık can sıkmaya başlamıştı.
O gün hepimiz seyahat etmiş, bir de üstüne 11 km yürümüştük, yani yorgunduk, biraz dinlenmek ve akşam yemeğine hazırlanmak için evimize döndük.
Akşam yemeği programımız önemliydi çünkü yakın arkadaşlarımız Aslı ve Howard da, Howard'ın doğum günü için Hollanda'dan İsviçre'ye gelmişlerdi. Bizim de orda olacağımızı duyunca programlarını değiştirdiler ve akşam yemeğini hep beraber yemeğe karar verdik. Peynir fondüsüyle ünlü ve lokal bir restoran olan Cafe du Soleil'de buluşmak için sözleştik. Kim nerde nasıl bir hata yaptı bilmiyorum ama Aslılar bir şekilde yanlış mekana gitti iyi mi? Neyse sonunda rötarlı olsa da buluşmayı başarabildik!
Mekan küçük, iki katlı bir mekan ve peynir fondüsü ünlü olduğu için buram buram peynir kokuyordu. Annem çok rahatsız oldu ve bence imkanı olsa orayı anında terk ederdi. Akşam mekandan çıktığımızda biz de , saçlarımız da, kıyafetlerimiz de birer peynirdik arkadaşlar. Buram buram. Bu arada peynir fondü inanılmaz lezzetliydi onu da unutmadan söyliyeyim.
Peynir fondüyü bölüştük, ben artık çok yediğimi hissedip mercimek salatası aldım, baya lezzetliydi, Göksu ve Howard geyik eti yediler, Aslı ise gniocchi aldı.
Bu arada mekan ve hizmet gerçekten çok iyiydi. Ben sürekli rezervasyonda kişi sayısı ve saati değiştirdim, annem masamızı değiştirdi, Aslılar rötarlı geldiler ve mekan gık demedi. Her şekilde işimizi kolaylaştırdılar. Dediğim gibi Howard'ın doğum günüydü, tuvalete gider gibi yapıp bir kutlamamız olduğunu söyledim. Profiterol ve mum istedim. Ve pasta geldi ama nasıl geldi? Bütün mekanın ışıkları söndü, tüm garsonlar ve mekan iyi ki doğdun şarkısı söyledi ve ışıklar, Howard dilek tutup mumunu üfledikten sonra geri yakıldı.
Tatilimizin ilk günü işte böyle geçmişti.
Ertesi sabah günlerden pazardı ve muhteşem bir pazar kahvaltısı olmalıydı. Dediğim gibi annemler Amsterdam'dan gelmişti, ordan bize harika bir peynir de almış, İstanbul'daki bahçemizden biber ve maydonozlar, bense İtalya'dan buffalo mozzarellası, bresaola ve domates getirmiştim. Sabah çıkıp bir fırından kruvasan, ekmek ve portakal suyu alıp mükellef bir sofra hazırladık. Önce jetgiller sonra da şirinler açıp çocukluğumuzdaki pazar kahvaltılarını yadettik.
Cumartesi hava yağmurluydu ama pazar şansımıza yağmur yoktu. Kahvaltıdan sonra şehir keşfine kaldığımız devam ettik.
Önce Bourg de Four meydanına gittik, burda kahve içip gelen geçeni izleyebilirsiniz, çok keyifli bir meydan.
Sonraki durak Jardin Anglais:
Bu arada müjdemi isterim, İsviçre ve Almanya'da bu sene Christmas Marketler yeniden kuruluyor. Hatta biz ordayken Jardin Angles'te harıl harıl çalışmalar vardı.
Öğle yemeği saati gelmiş ve biz yine acıkmıştık bile.
Durağımız Cafe de Paris:
Salata da, et de, bol tereyağlı sosu da, patatesler de enfesti.
Yine karnımızı bolca doyurmuştuk ve yine yürümeliydik. Bu sefer rotamızı Les Grottes'e, yani Cenevre'nin bohem mahallesine çevirdik.
Les Grottes'in her köşesi instagramlık. Burda uzunca bir süre gezindikten sonra kendimize meşhur İsviçre çikolatalarından alıp, göl veya nehir olan her Avrupa Şehri'nde yaptığımız gibi kendimize bir tekne turu aldık. Teknenin içinde bir de bar vardı, ordan da birer sıcak çay, çikolatalarımızla piknik yapa yapa gezdik.
Ertesi gün ben Milano'ya dönücektim, annem ve Göksu Londra'ya. Hem de pazar günleri sadece sabah kahvaltısı değil akşam yemeği de evde tembellik yapılarak yenilir bizde. Bir de airbnbden büyük ev alma sebebimiz bu bizim, evde gerçekten vakit geçiriyoruz. Tüm gün sokakta olduktan sonra insan küçük bir otel odasına tıkışmak istemiyor. Böylece Temaki Bar by Kakinuma'dan take away sushilerimizi alıp evimize döndük. How i met your motherdan bir bölüm açıp salona kurulduk.
Ertesi sabah önce annemler gittiler, sonra da ben. Ve bir aile seyahatinin daha sonuna geldik.
Bu arada, ben artık Avrupa şehri gezmekten birazcık sıkıldığımı fark ettim. Her Avrupa şehri ya bir nehir ya bir göl kıyısında, bir önemli kilise ve bir önemli meydan, en önemli aktivite yemek yemek. Artık daha uzak seyahatler yapmak istiyorum. Bu sene için 2 uzak destinasyon belirledim, umarım covid izin verir de daha değişik kültürler tanıyabilirim. Yine de ailemi görebildim, huzurlu bir haftasonu geçirdim. Bu her şeye değer.
Hozzászólások