top of page

Cinci Hoca Olduğum Bir Gece...


Bunu bir yerde daha anlatırsam aslında Gizem beni cin çarpmışa çeviricek ama napiyim, muazzam anı. Son kez burda anlatıyorum derim belki beni affeder. Affet beni Gizem... Ama artık bu anıyı yazıya dökmemin zamanı geldi.


Bu yazının şarkısı çok alakasız bir yerden olsun mu? Light of the seven - Ramin Djawadi açın, cevşeninizi kapıp gelin anacım, tahminimce 2007 senesine gidiyoruz çünkü.


Üniversite yıllarımı, bizim lisenin en tatlı kızlarından biriyle geçirdim. Lise zamanı da Gizemle birbirimizi severdik ama asıl kaynaşmamız 2005 senesinde ikimiz de üniversite için Milano'ya gelince oldu. Evlerimiz yürüme mesafesi 20 dakikaydı, okullarımız aynı olmasa da resmen ayrılmaz ikiliydik. Ta ki her yeni WOW oyunu çıkana kadar. Gizem bildiğiniz nerd, o oyun çıktı mı beni arar, 'Ben eve binlerce dondurulmuş pizza ve şarap aldım, beni arama 1 hafta.' derdi. Cidden derdi...Çok alakasız iki insanın çok yakın arkadaş olmasına verilebilecek en iyi örneklerdeniz biz. O lise zamanı da özgür bir ruhtu, dövmeli rockçı bir cool genç kız. Ben inek Nişantaşı çocuğu. Bakınca hem inek hem Nişantaşı çocuğu olunur mu diceksiniz, valla Öss'ye hazırlanırken arkadaşlarımla buluşmak için Nişantaşı'na gidiş yolunda test çözerdim ben. Neyse ne diyorduk, farklıydık ama ikimiz de giyinip süslenip Navigli'de en sevdiğimiz mekan olan Mas'da aperitivo yapmaya bayılırdık. Bir masaya oturup saatlerce susmaz, gözümüzden yaş gelene kadar gülerdik. Benim evim ne kadar öğrenci eviyse, onun evi o kadar yeni evli eviydi o yüzden onda buluşurduk. Ben bir sene çamaşırlarımı çamaşırcıda yıkadım, makina ilk gelip çalıştırdığımda hipnoz olmuş gibi izlemiştim, onun bulaşık makinası bile vardı. Bir de o çok güzel yemek yapardı, ondan ona giderdim. Bakın bugün hala yaptığı mercimek yemeğinin , beşamel soslu tavuk makarnanın tadı damağımdadır. Yemek yerken Emancipator açar, bir sürü mum yakar, ya 'nasıl mezun olucaz be biz' diye kara kara düşünür ya yine bir şeylere ölümüne gülerdik. Ay bizim bir perdeye bir saat gülmüşlüğümüz var, ikimiz de uyuşturucu kullanmıyoruz, öyle düşünün. Bazen yine onun evinde fotoğraf çekimleri yapardık. Süslenir püslenir poz verir, bir de photoshoplardık. O zaman Instagram da yok, niye yapıyormuşsak bunu. Bakın arka arkaya 4 gün evden çıkmayıp nefessiz çekim yaptık biz, Naomi Campbell o kadar kamera önünde durmamıştır. Bir diğer ev eğlencemiz de film izlemekti. Film konusunda da zevklerimiz asla örtüşmez, bizim kız ne kadar kanlı ruh hastası korku filmi varsa bayılır, bir de bana zorla izletirdi. Ben de bayılırım korku filmlerine, yani bayılırım derken, kan görünce ciddi ciddi bayılırım ben. Her seferinde bana derdi ki 'Bak ben bu filmi izledim, kötü sahneleri biliyorum, gelince uyarıcam seni.' Ben de her seferinde salak gibi güvenir bakardım, bir anda kan gövdeyi götürür benim tansiyonum düşerdi, Gizem 'Ya evet bu sahne de vardı değil mi? Ben unutmuşum.' derdi tatlı tatlı. Bir kötü sahnede önceden uyarmadı ya, bari bir tanesinde uyar. Neyse ben korku filmlerinde 3 harflilerin olduğu filmlerden korkmam ama, bilakis komiğime de gider. Gizem de tam tersi kan gövdeyi götürsün hehe diye izler ama 3 harflilerden ödü kopar.


Bu genel bilgileri verdikten sonra gelelim malum geceye. Bir cumartesi akşamı biz yine Gizem'in evinde buluştuk. Yeni bir korku filmi gelmiş, ismi Musallat, hadi onu izleyelim dedi. Kan falan yok ya, iyi hadi peki dedim. Biz filmi izledik bitirdik, ben gayet rahatım, Gizem böyle bir put olmuş, yüzü bembeyaz. E hadi ben eve geçiyorum dedim, öptüm çıktım. Gece saat 12, benim ev telefonu acı acı çaldı. Açtım Gizem, ama nasıl zor konuşuyor. 'Gözde, evden sesler geliyor aşırı korkuyorum, nolur gel.' Ben sanki 40 yıllık profesyonel cin çıkarıcı, evden hemen bir cevşen kaptım (annem yastığımın içine koyar hep.), bir de mini bir Kuran-ı Kerim (annem kitaplığıma koyar hep), fırladım Gizem'e gittim. Bu kapıyı açtı ama nasıl beyaz, ben tüm profesyonelliğimle eşyalarımı yerleştirdim. Dedim anlat neler oluyor, hallederiz şimdi. Bakar mısınız özgüvenime. Yalnız bizim bir de Gizemle ilk korku filmi izlediğimiz dönemden bir anlaşmamız var. Korku filmlerinde hep bir kız evin içinde ölür, onun salak arkadaşı seslenir seslenir kontrol etmeye gider o da ölür ya, biz bunu yapmıcaz diye anlaşmıştık. Seslendim, cevap vermedin mi? Ben giderim Gizem, Allah'a emanet ol yani, pisi pisine ben de ölemicem, ilerde kızıma senin adını veririm...Neyse bizim kız bir sesler duymuş beni çağırmış, e dedim ben yatarım sende bu gece, ama tuvalete gittin, seslendim ses yok, ben giderim. Tamam dedi anlaşmamız böyle zaten. Gece biz güldük eğlendik, Gizem rahatladı, hadi dedik uyuyalım.


Gece ben misler gibi uyudum. Sabah tatlı tatlı uyandım, yanıma baktım, Gizem dizlerini karnına kadar çekmiş, öne arkaya sallanıyor. Bir detay da, Gizem'in saçları simsiyah ve poposuna kadar upuzun, aynı The Ring'deki Samara. Yanımda Samara öne arkaya sallanıyor. Tövbe bismillah. Benim uyandığımı görünce bu bir isyan etti. 'Bir daha asla seninle uyumucam, sabahı sabah ettim.' Burda küçük bir detay vermem gerekli sanırım. Ben uykumda konuşurum arkadaşlar. Anlatırım da anlatırım yani, soru sorun cevaplarım, İtalyanca, İngilizce , İspanyolca'ya bile geçerim, alt yazım bile var yani öyle diyim. Minik bir detay işte. Meğer ben gecenin bir yarısı uyan, yatakta doğrul, Gizem'i uyandır, 'Gizem geliyorlar.' de, zavallı Gizem titreye titreye 'Ne geliyor Gözde?' de, ben de 'Onlar geliyor...Aynadan çıkıyorlar' diyip aynayı parmağımla işaret et ve geri yat...Ben mışıl mışıl uyurken, zaten geceden tüm huzuru bozuk olan Gizem sabahı sabah et...


Neyse sonra kalktık, kahvaltımızı yaptık, ben cevşenimi ve Kuran-ı Kerim'imi toparladım, Gizem'i korumuş olmanın verdiği gönül rahatlığıyla evime geri döndüm. Bu arada Gizem tabii ki bir daha benle uyumamazlık etmedi, uyudu, bir sonraki uyumamızda da kıza tekme attım iyi mi? Neden attığımı bilmiyorum, açıklamasını bu sefer yapmamışım...

Comments


You Might Also Like:
bottom of page