Bir süredir en sevdiğim hayat mottom. Gün doğmadan neler doğar...O kadar çok hatırlatıyorum ki bu aralar kendime, inanın çirkin olacağına emin olmasam bileğime dövme yaptırıcam, her umutsuzluğa düştüğümde çevirip çevirip bakıcam.
(Yazıyı okurken dinlenecek parça: Wake Your Soul, The Hope Arsenal)
Bu gece saat sabah 3'e karşı uykumdan uyandım, Fiona yanımda horul horul uyuyor, benim tüm uykum bir anda gitti, sanki saatlerdir hiç uyumamışım gibi. Gözlerimi tavana diktim ve hayatımda şu anda olup bitenleri düşündüm, düşündükçe yüreğim sıkıştı. Meditasyondan öğrendiklerimi uygulamaya başladım hemen. Derin bir nefes al ve nefes ver, nefesini odağına koy ve sakinleş Gözde...Başıma gelen haksızlıkları birbir düşünmeye başladım kendimi durdurabilmem mümkün değil. Bir yandan da kendimi hayatımdaki güzellikleri düşünmeye zorladım. Sonra dedim ki içimden 'Gün doğmadan neler doğar.' Bunu en az 5 defa tekrarladım. O kadar sihirli ve umut vadeden bir cümle ki bu.
Hayatımda başıma gelen her haksızlığa karşı ilk tepkim, tabii ki şoktan sonrası, savaş olmuştur. Bu sadece iş yerinde de değil, özel hayatımda da. Ayrılıkla baş etmede çok başarılı bir insan olmadım hiç bir zaman. O ilk şoku atlattıktan sonra hep 'Bunu bana nasıl yapar? Ben bunu asla haketmedim' isyanı, karşımdakine en az bende yarattığı kadar duygusal hasar yaratma isteği, kabul edememe. Birkaç senedir hayatımda değiştirmeye çalıştığım şey tam olarak bu. İçinde bulunduğum durumla savaşmak, kabullenememek beni çok yoruyor ve hırpalıyor. Hep çok özenmişimdir, ayrılık sonrası içinde fırtınalar kopsa da kabullenip yoluna devam eden insanlar... Dönüp asla geriye bakmayanlar... Evet bu benim başıma geldi, şu anda da çok acı çekiyorum ama çekicem ve hayatıma devam edicem diyenler... Kabullenişin bu kadar rahatlatıcı bir şey olduğunu keşke çok daha önceden fark etseydim, hayatımın belli dönemlerinde çok daha az hasar alırdım. Geçmişe bakıp keşke dediğim tek şey bu olabilir. Keşke daha çabuk kabullenip daha az kendimi anlatmaya çalışsaydım, daha az isyan etseydim, keşke daha çabuk yoluma devam edebilseydim. Hayatımı bir anda değiştiren bir durumla karşılaştığım ilk an, ilk tepkim, düne dönme isteği oluyor. Düne dönmek, bugünü hiç yaşamamış olmak. Bir anda hayatım dün kaldığı yerden devam etsin istiyorum, imkansız olduğunu bile bile. Oysa her şey çoktan geriye dönememek üzere değişmiş oluyor. İşte bunu kabullenme kısmında çok zorlanıyorum, daha doğrusu zorlanıyordum. Son birkaç senedir 'Ben düne dönmek istiyorum.' cümlesini kurmuyorum bile. Benim için büyük başarı.
İki ay önceki iş yeri durumuma bakıyorum, benden kralı yoktu :) Ne mobbingi, mobbingi bırakın yolumdaki engeller tek tek açılıyordu. Şu andaysa durum bildiğiniz gibi...2 ay öncesine bakıp o günlere dönmek istemek yerine, 2 ayda her şey böyle değiştiyse kim bilir 2 ay sonra neleeer neler olucak diyorum. İşte gün doğmadan neler doğar lafının beni bu kadar rahatlatması tam olarak bundan geliyor. Hesaplayamadığım olumsuzluklar olduğu gibi, hesaplayamadığım inanılmaz olumlu olaylar da olucak elbet. Tıpkı bu işi, hiç aramadan, bana gelen tek bir telefonla bulduğum gibi, bir gün bir telefon çalıcak, bir gün hiç ummadığım biri çıkıcak yolumu açıcak, bir gün bir şeyler olucak, elbet bu gün sonsuza dek sürmücek. Bu demek değil ki, sırtımı yaslayıp birilerinin bir şey yapmasını bekleyeceğim hayatta, hayır, değiştirebileceğim, benim elimde olan her şey için mücadelemi edicem. Mastera İtalya'ya gelmeseydim, o bağlantıları kurmasaydım, o telefon çalmazdı.
Gecenin 3'ünde tüm bunlar aklımdan geçerken Fiona horul horul uyumaya devam ediyordu yanımda, küçücük çirkin yüzüne baktım, nasıl huzurlu, iyi ki varsın çirkin böceğim benim, iyi ki hayatımdasın, keşke kendi yerimde olmak yerine senin yerinde olsaydım da yiyip içip yatsaydım diyip, sarılıp uykuma kaldığım yerden devam ettim.
Comments