top of page

Kaz Dağları Gezi Rehberi:


(Yazıyı okurken dinlenecek şarkı: Kina - Can we kiss forever?)

Beni yakından tanıyanların gayet iyi bildiği gibi ben en çok annemle seyahat etmeyi severim. Fakat covid sağolsun ne 2020'de ne 2021'in ağustos ayına kadar anneciğimle seyahat edemedik. Avrupa bir türlü Türk vatandaşlarını almadı, hala almıyor, geçen yaz ise ben bırakın annemi, kendi kendime bile seyahat edemedim korkudan. Bu yaz sanırım pandemi fikrine birazcık daha alıştık, hem de aşılarımızı olduk ve artık ciddi şekilde SI-KIL-DIK. Bu yaz, artık annemle bir şeyler organize etmenin zamanı gelmişti, seçeneklerimizse oldukça kısıtlıydı. Avrupa'dan uzaklaşmak çok istemiyorduk çünkü pandemi zamanı dünyanın bir ucunda olma düşüncesi bizi korkuttu, Avrupa'da ise annemi alan ve deniz tatili yapmaya uygun tek ülke Hırvatistan'dı. Seçtiğimiz hafta, tüm İtalya'nın tatil olduğu hafta olunca, İtalyanlar da akın akın Hırvatistan'a gittikleri için genelde, o seçeneği de eledik, dedik ki, bari memleketimizde yapalım tatil.


Yalan söylemicem ben genelde Türkiye'de tatili tercih etmiyorum. Sıkış tepiş insanlar, sürekli kazıklama peşinde esnaf, devamlı ağlayan çocuklar derken, tatil mi yapıyorum işkence mi görüyorum inanın anlamıyorum. Bodrum ve Çeşme bu sebepten benim tatil destinasyonlarımda yoktur. O yüzden alternatif planlar düşünmeye başladık. İlk kararımız, bu seyahatin bir roadtrip olacağıydı çünkü araba tatilini hiç birşeye değişmem. İkinci kararımız bu seyahatin çooook uzun olmayan bir roadtrip olacağıydı, bu sebepten Akdeniz'i eledik. Kuzey Ege'yi ikimiz de severiz ama yine Ayvalık olmasın bu sefer dedik. Ben bu sene hem birçok influencerın hem de birçok arkadaşımın Kaz Dağlarına gittiğini fark etmiştim. Biraz araştırmadan sonra rotanın ilk ayağı belli oldu. Bekle bizi Kaz Dağları, seni de mahvetmeden bu ülke, geliyoruz!


Bir pazartesi sabahı, termoslarımıza çaylarımızı kahvelerimizi doldurduk, yolluk yiyeceklerimizi aldık ve arabamıza atladık. Bu arada, Fiona neden gelmedi derseniz, dostlarım, köpekler ama özellikle bulldoglar sıcağı çok fazla kaldıramıyor. Fiona aynı zamanda günde 2 ilaç alan epilepsi hastası bir köpek ve sıcaklar krizlerini tetikliyor. Daha arabaya giderken nefesleri sıklaşıyor, yolda yürürken patileri sıcaktan yanıyor, onu alıp tüm gün otelde bırakmaktansa babamla beraber evde bıraktım, onla işe gitti, evde keyif yaptı, benim de gözüm arkada kalmadı.


Öğle yemeği molamızı Çanakkale'ye yakın, Manzara'da verdik. Ben senelerdir ne zaman Kuzey Ege'ye gitsem, molamı burda verir ve çağ kebabı yerim, bu sefer de bu gelenek şaşmadı.

Yaklaşık 5 saat süren keyifli bir yolculuğun ardından, Adatepe Köyü'ndeki Hünnaphan isimli butik otelimize vardık. Adatepe, Kaz Dağları'nın en güzel köylerinden birisi, Hünnaphan ise, İda Blue ile birlikte bu köyün en güzel otellerinden biri.


Eşyalarımızı odamıza attığımız gibi, kendimizi otelin havuzunda bulduk ve türk kahvelerimizi söyledik. Bu arada biz standart oda almıştık, aşağıdaki fotoğrafı geniş açıyla çektim, oda normalde aşırı küçük, size önerim standart odayı es geçin çünkü biz burda 2 geceden fazla uyuyacak olsaydık afakanlar geçirirdik. Otelin havuzunaysa laf yok!


Akşam yemeği için otelimiz yerine, otelimizin tam üstündeki Margu Restaurant'ı tercih ettik, burayı şiddetle öneririm, inanılmaz nezih, çaldığı müzikler ve köy manzarasıyla çok ama çok keyifli bir yer. Burda otururken, Adatepe'yi Fransa'nın Gordes Köyü'ne benzettim. İçim aşırı bir huzur doldu. Genel olarak tüm Kaz Dağları seyahatim bu huzur duygusuyla geçti.

Yemekten sonra biraz köyü gezdik, 65 haneli minicik bir yer, akşam turistler de gidince etrafta kimsecikler kalmamış. Biz de birer dondurma yedik. Aklınızda bulunsun, buraların kekikli dondurması aşırı meşhur, yemeden dönmeyin.

Ertesi sabah erkenden kalktık, otelimizin kahvaltısı baya güzeldi, tıka basa yedik ve Adatepe'yi gündüz gözüyle keşfe koyulduk.

Tüm köyü en fazla bir saat içersinde rahat rahat gezebilirsiniz.

Köyde çok fazla seçenek yok ama hemen merkezinde çok tatlı bir çay bahçesi, birkaç hediyelik eşya mağazası ve dondurmacı var.

Kaz dağlarındaki bir diğer tatlı köy de Yeşilyurt. Arabayla hemen on dakika mesafe araları. İkinci durağımız bu daha büyük ve daha turistik köy oldu. Otel seçeneği de daha fazla. Ama ben yine gitsem yine Adatepe'de kalırdım.

Yeşilyurt'a dair en sevdiğim detay bir dondurmacı oldu. Bir evin penceresindeki küçük çanı çalıyorsunuz, kafasını uzatan dondurmacıya siparişinizi söylüyorsunuz, yine o pencereden dondurmanızı veriyor size. Ben yine kekikli söyledim ve Adatepe'deki dondurmadan çok daha iyisini yedim.

Köy gezilerimiz bittikten sonra Hasanboğuldu şelalesinin yolunu tuttuk. Açıkçası bizim için çok büyük bir hayalkırıklığı oldu. Şelale de ortam da harika fakat insanlar covid yokmuşçasına üst üste, bir hafta önce sanki ülke yanmamışçasına yerlerde sigara izmaritleri, su şişeleri. Yarım saat durduktan sonra apar topar kaçtık. Kaz Dağları milli parkına da gitmekten vazgeçtik yine aynı görüntüleri görmemek için. Yalnız buradaki su öyle soğuk öyle güzel ki anlatamam. Birkaç saniye ayaklarınızı sokunca bile donuyorsunuz, insanlar yüzüyordu, bu cesaretlerini alkışladım.

Günün geri kalanını salaş ama kaliteli bir yerde denize girerek geçirmek istedik. Kaldığımız köy Küçükkuyu'ya bağlı, sahilde inanılmaz tatlı, sıra sıra bir sürü beach var, bunlardan en tatlısı olarak gözümüze Hasanaki'yi kestirdik. Kaliteli bir insan kitlesi vardı, hiç kalabalık değildi, sahili de denizi de çok güzeldi. Saatlerce burda denize girdik, kitap okuduk, birşeyler atıştırdık, baya huzurlu bir gün geçirdik. Özellikle annemi sudan çıkartmak mümkün olmadı.


Ertesi sabah yola çıkmadan önce niyetimiz güneşi Zeus Altar'ında doğurmaktı ama ülkede çıkan yangınlar sebebiyle ziyarete kapatılmıştı. Hiç üzülmedim göremedim diye, ben göremiyim de yeter ki oralar kalsın, yanmasın, mahvedilmesin.

Bize aşırı huzur veren, içimizi sımsıcacık yapan Kaz Dağları'yla vedalaştık ve rotamızın ikinci ayağına, Şirince'ye doğru yola çıktık.

Comentarios


You Might Also Like:
bottom of page