top of page

Vietnam Gezi Rehberi: Da Nang


İlk iki Vietnam yazımı okuyanlar 3. yazıma hoş geldiniz. Hoi An maceramızın sonunda Sanemle bir taksiye atlayıp yaklaşık 1 saatlik bir yolculuktan sonra Da Nang'a vardık. Da Nang, Hoi an ve Hanoi kadar güzel bir şehir olmasa da sahil kısmı o kadar güzel ki tatilimizin 4 tam gününü kendisine ayırmaya karar verdik ve iyi ki de öyle yaptık. Bizim burdaki günlerimiz birbirinin aynısı olarak geçti. Deniz tatili istiyorduk ama dinlenmek de istiyorduk. Böylece her sabah uyanıp grab motorumuza atlayıp artık içindeki herkesi tanıdığımız Maia Beach club'a geldik. Sabah 10'dan akşam 18.00'e kadar bütün gün burda yayılıp, kitap okuyup, yemek yiyip yüzüp en son da happy hourda içkilerimizi yudumlarken dj eşliğinde tatlı tatlı sallandık. Hey gidi günler hey. Yazarken özledim.

Maia'nın menüsündeki istisnasız her yemek birbirinden güzeldi. Akşamları burdan her çıkışımızdan kendimize bir bakım hediye ettik. Saç bakımı, cilt bakımı, masaj. Sonra da gece odamızdaki dev ekranda Netflix'teki cinayet belgesellerini izleyerek uykuya daldık.


Da Nang'la ilgili beni en çok heyecanlandıran şey, Ba Na Hills'ti. Dağların tepesindeki bu Disneyland benzeri yerde, her Vietnam fotosunda gördüğüm, yazımın da fotosu olan eller içindeki köprüydü. Böylece bir sabah erkenden uyandık, taksiye atladık ve yollara düştük. İyi ki sabah erken gelmişiz, turist kafilelerinin akını başlamadan biletimizi aldık. Kişi başı 32 euroydu, Vietnam için inanılmaz pahalıydı ama bizce o köprüye değerdi. Dakikalarca teleferikle çıktıktan sonra ikinci bir teleferiğe bindik, yine çık babam çık ve sonunda ulaştık. Anam! Bu da ne! Bildiğiniz fake bir Fransız köyü, Vietnamla alakası olmayan bambaşka bir dünya. Disneyland gibi ama içinde oyunlar, lunaparklar yok. Neyse dedik bir tek köprüyü görür çıkarız napalım. Zar zor köprüyü bulduk ve işte yeni bir hayalkırıklığı. Köprü küçücük, saat sabahın körü olmasına rağmen üstünde bir sürü insan. Birbirimize bakakaldık. Birkaç abuk sabuk fotoğraf çektirdikten sonra dedik ki, nalet olsun yine bir turist tuzağına düştük, biz o 32 euroyla kaç masaj yaptırırdık. Gidelim bari daha fazla zaman kaybetmeyip Maia'da kendimize gelelim. Bunu dememizden ancak 1 saat sonra oradan çıkabildik çünkü çıkışı bulabilmek össde (benim zamanımda öss vardı) matematik sorusu çözebilmekten daha zor. Aylar öncesinden hazırlanmaya başlamak gerekiyor ki çıkabilesin. Biz çıkamadık, çıkamadıkça daha çok sinirlendik, sinirlendikçe aklımıza 32 euro daha da kazındı. Neyse bir şekilde başardık. Biz dönüş yolundayken turist kızlar hazırlanmış, süslenmiş püslenmişler fotoğraf çekmeye geliyorlardı, onlara da bir ayrı sinirlendik insan kandırmaya alet olucaklar diye. Kısacası dostlarım, tütsü köyüyle beraber siz burayı da eleyin, gidin 2 masaj fazladan yaptırın paranız cebinizde kalsın.


Bir turistik üzüntüyü de Dragon Bridge'de yaşadık. Köprü aşırı güzel. Biz bir akşam Maia'da happy hourda koptuk, o kadar güzel içtik o kadar güzel eğlendik ki, böyle gece el ele tutuşup koşa koşa kendimizi denize attık. (O da tatilin unutulmaz anılarında benim için yerini aldı) Sonra grabe atladık ve dedik ki gidelim de Dragon Bridge'deki ateş showunu izleyelim. Gittik, bekle bekle ateş yok. 2 tatlı hafif çakırkeyif salak 15 dakika bekledikten sonra bir kontrol ettik ki ateş gösterisi sadece belli günlerde varmış. Ay giderseniz benim yerime de izleyin ne olur çok aklım kaldı.

Son gün yani 21 ağustos Sanem'in doğum günüydü. Sabah odamızın kapısı çaldı, otelde çalışanlar süpriz pasta yaptırmışlar iyi ki doğdun şarkıları eşliğinde Sanem pastasını üfledi. Sonra dedim gel, doğum günü hediyen zamanı. Tatlı bir spa'ya gidip masaj ve yüz maskesi yaptırdık. Pamuk gibi olduk. Sonra yine Da Nang favorilerimizden Maha'ya gittik. Buranın yemekleri bir harika:

Bütün gün Maia'da takılıp Da Nangla vedalaşmaya çalıştık.

Biz Hanoi'ye 2 gün, Halon Bay'a 2 gün, Hoi An'a 3, Da Nang'a da 4 gün ayırmıştık. Bu 4 gün o kadar koşuşturmasız, o kadar sakin, o kadar deniz & kokteyl ve güzel yemeklerle dolu geçti ki, ben şu anda kendimi bu kadar dinlemiş ve koşturmaya hazır hissediyorsam o 4 Da Nang günü sayesindedir.


Ertesi sabah Da Nang'dan ayrılırken içimiz Hoi An'dan ayrılırkenkinden daha bile buruktu. Artık seyahatimizin tek bir ayağı kalmıştı. Günler yaşarken çok yavaş geçiyor, doya doya yaşıyoruz derken bir yandan da nedense aşırı hızlı geçiyordu. Bakalım kahramanlarımız Ho Chi Min City'i de en az diğer şehirler kadar sevicekler miydi yoksa seyahatin güzel anları bitmiş miydi bile?


Diğer Vietnam yazılarım için tık ve tık.


Comments


You Might Also Like:
bottom of page