Hanoi ve Ha Long Bay maceramızdan sonra bir akşam uçağa atladık ve Da Nang havaalanına vardık. Ancak bizim ilk hedefimiz Da Nang değil, buraya yarım saat uzaklıkta olan Hoi An'dı. Önce Hoi An'a gelme sebebimiz ise her ay dolunayda kutlanan Lattern Festivaldi.
Geç bir saatte vardığımız muhteşem otelimizi sabah gün ışığında görünce inanamadık. Biz bu otele geceliği kişi başı 15 euro vermiştik, o esnada Fiona dogsitterda geceliği 30 euroya kalırken hem de!
Betel Garden'ı gönül rahatlığıyla öneririm.
Önce otelimizin yakınlarında güzel bir yemek yedik, sonra take away gin toniclerimizi alıp havuz kenarında keyif yaptık.
Hoi An'a yakın plaj da var, bizim asıl plaj tatilimiz Da Nang'da olacağı için plajda sadece bir gün birkaç saat geçirdik.
Hoi An'ı en özel kılan şey old town'ı. Biz her akşamımızı burda geçirdik, deyim yerindeyse biz buraya doyamadık. Öncelikle tam bir alışveriş cenneti, her şey hem ucuz hem çok güzel. Deri çantalar, kıyafetler ve en önemlisi fenerler. Ben kendimi fenerlere adadım, Sanem deri çantalara. Tüm sokaklar bu fenerlerle süslenmişti.
Şehri ikiye ayıran nehrin iki tarafı da böyle harika restaurantlar ve mağazalarla dolu. Nehirdeyse bir sürü tekne var, içine binip bir tur atıp dilerseniz dileğinizi bir mumla nehre bırakabiliyorsunuz. Biz nehir turunu ilk gün yaptık. Bu arada nehirde hep tekne var, her gece binebilirsiniz, bu kısım sadece festivale özel değil. Festivali güzel yapan şey, tüm şehir merkezininin sadece fener ışıklarıyla aydınlatılması. O kadar güzel bir ortam ki, siz yine de ne yapıp edip Hoi An seyahatinizi o büyülü geceye denk getirmeye çalışın.
Hoi An'da en çok yapmak istediğim şeylerin başında coconut boat turu geliyordu. O yüzden biz bir sabah yine grabimize atladık, turların yapıldığı yere geldik ve en komik günlerimizden birini yaşadık. Önce küçük bir nehri coconat boatlarımızla geçtik:
Sonra bütün tekneler bir açıklığa varıyor ve dilerseniz tam ortadaki tekneye biniyorsunuz ve gangam style şarkısı eşliğinde biri sizi çılgınlar gibi çeviriyor, düşürürcesine..Kesinlikle yapın. Sonra grab motorlarımıza atladık ve çok merak ettiğimiz pirinç tarlalarıyla çevrili bir mekana geçtik: Roving Chillhouse
O kadar huzurlu, o kadar güzel bir yerdi ki, tüm planlarımızı iptal edip saatlerce burda oturduk, yemek yedik, içkilerimizi yudumlarken sohbet ettik, kitap okuduk, zaman uçtu, akşam oldu bile. Merkeze indik, önce güzel bir masaj, yine uzun bir alışveriş turu ve yemek. Biz gittiğimiz bu restoranı o kadar çok sevdik ki, iki gece burda yedik: Hai cafe
Özellikle şu white rose'u ısrarla öneririm, muhteşem bir yemek ve sadece Hoi An'a özgü. Peki ya geceleriniz nasıl geçiyordu derseniz, her gece take away gin&tonic alıp, havuz gören balkonumuzda Emily in Paris izleyerek derim. Ya da saatlerce sohbet ederek ama hep take away gin & tonic ile.
En son günümüz lattern festivalinin olduğu gündü. Gündüz önce bir taksiye atlayıp My Son Sanctuary'e gittik. Muhteşem bir yer ama Vietnam'ın nem ve sıcaklığıyla gerçekten çok zor gezdik.
Ve akşam...Lattern festival...
Sadece fenerlerin ışıklarıyla aydınlatılmış karanlık şehir, bir sürü insan, rengarenk fenerlerle dolu tekneler, çok büyülü bir andı. Aslında bu mumları alıp nehire bırakmamaya karar vermiştik, bize turist tuzağı gibi gelmişti. Ta ki ortamı görene kadar. Gidip Sanem ve ikimize birer mum aldım, çok değişik bir andı, aslında ben bu tatili kelimelerle anlatamadığımı fark ettim, ilk defa çok zorlanıyorum gördüklerimi ve hissetiklerimi tam aktaramıyormuşum gibi hissediyorum. Fenerleri aldığımızda ikimiz de çok sessizdik, dileklerimizi diledik ve nehre koyduk, onlar giderken şöyle bir izledik, birbirimize dönüp baktığımızda ikimizin de gözleri dolu doluydu.
Hoi An benim için tatilin en top noktasıydı. Şehrin ve insanların güzelliği, yemekler, alışveriş çılgınlığı, otelimiz ve lattern festival. Ertesi gün taksiye binip Da Nang'a geçerken içim biraz buruktu. O an bilmiyordum ama Da Nang'da bizi bambaşka bir tatil türü bekliyordu ve orası da bize muhteşem anılar hediye edicekti.
Comments